Tarihi Yığma Yapıların Depreme Karşı Güçlendirilmesi

tarihi yığma yapıların depreme karşı güçlendirilmesi

Bu Yazıyı Paylaş

Tarihi Yığma Yapıların Depreme Karşı Güçlendirilmesi ve Önemi

Uzmanlar bu makalede önemli bir konuya değinir. Tarihi yığma yapıların sismik güçlendirme kurallarını açıklar. Hem hesaplama hem de inşa kurallarını detaylı bir şekilde anlatır. Geçmişte farklı tiplerde taşıyıcı duvarları kullanılmış olsa da yığma yapılar düşey yükleri başarıyla taşır. Ancak yatay gerilmeleri karşılayacak çekme elemanları bulunmadığından depremlerde hasara açık olur. Genellikle ağır hasarlara maruz kalırlar. Tarihi yığma yapıların depreme karşı güçlendirilmesinin hayati derecede önemli olduğunu belirtmek gerekir. Bu adım kültürel mirasımızın korunması için kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Temel Prensipler

Tarihi yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesinde belirli temel prensipler dikkate alınır. Her bir eski yapı kendi benzersiz özelliklerine sahip olduğu için mühendisler genel bir güçlendirme yöntemi kullanmaz. Güçlendirme çalışmaları her yapının özellikleri gözetilerek özel olarak planlanır. Tarihi yapıların depreme karşı güçlendirilmesinde mevcut dokunun korunması büyük önem taşır. Ayrıca yapıya ait mimari detaylar da koruma altına alınmalıdır. Uzmanlar farklı tiplerdeki eski yığma yapılar için uygun güçlendirme prensiplerini değerlendirir. Aslında tarihi yığma yapıların temel sismik güçlendirme ilkesi şudur. Deprem anında oluşan çekme gerilmelerini emebilecek elemanları yapının tarihi dokusuna minimum zarar vererek eklemektir. Bu eklenen elemanlar yapının malzemeleriyle uyumlu ve uzun ömürlü olacak şekilde tasarlanmaktadır.

Koruma Felsefesi ve En Az Müdahale

Tarihi yığma yapıların depreme karşı güçlendirilmesinde farklı bir yaklaşım gerekmektedir. Modern yapılardan ayıran bir felsefeye ihtiyaç duyar bu işlem. Restoratörler ve mühendisler genellikle uluslararası koruma ilkelerine uyum sağlar. Bunun örneği ise “Venedik Tüzüğü”dür. Bu prensipler genellikle “minimal müdahaleye dayalıdır” ya da dikkate alınır. Yani uzmanlar sadece gerekli olan müdahaleleri yapmayı hedefler. Gereksiz eklemelerden kaçınılır. Gereksiz değişikliklerden kaçınılmaya çalışılmaktadır. Diğer önemli bir ilke ise “geri döndürülebilirliğin” önemidir. Diğer önemli bir ilke ise ‘geri döndürülebilirlik’ idealidir. Mümkün olan hallerde, yapılan bir güçlendirme işleminin, gelecekte daha iyi teknolojiler bulunduğunda sökülebilecek şekilde tasarlanması hedeflenir. Bu da yapıya olan saygının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu prensipleri takip etmek güçlendirme projesindeki her adımda yol gösterici olmaktadır. Sorumlu bir restorasyonun temelini oluşturmaktadır.

Yığma Yapılarda Hasar Mekanizmaları

Tarihi yığma yapıların depreme karşı güçlendirilmesine yönelik projelerin temelini oluşturan şey yapıların davranışını anlamaktır. Yığma yapılar deprem esnasında betonarme yapılarından çok farklı ve karmaşık bir şekilde davranır. Bu farklılık genellikle malzemelerin çekme dayanımının düşük olmasından kaynaklanır. Hasarlar genellikle aniden meydana gelir. Mühendisler güçlendirme projelerini planladıklarında bu potansiyel hasar mekanizmalarını göz önünde bulundururlar. En yaygın hasar tipleri düzlem dışı kırılma ve düzlem içinde kesme olarak bilinmektedir. Ayrıca köşelerdeki yırtılma da karşılaşılan bir problemdir.

Tarihi Yığma Yapıların Depreme Karşı Güçlendirilmesi: Düzlem Dışı (Out-of-Plane) Göçme

Bu durumda meydana gelen göçme tipinin en tehlikeli olanı yığma duvarlarını etkiler. Görüldüğü üzere deprem anında yer sarsıntısı düzleme dik bir kuvvet uygular. Duvar bu kuvvet karşısında dayanamayarak içeriye veya dışarıya doğru devrilir. Genellikle köşelerin zayıf olması ve döşemelere yetersiz bağlanmalarından kaynaklanır. Bu tip göçme ani ve hızlı bir şekilde meydana geldiğinden dolayı can kaybı riskini artırır. Mühendisler güçlendirme projelerinde bu durumu engellemek için özel bir önem vermektedir.

Tarihi Yığma Yapıların Depreme Karşı Güçlendirilmesi: Düzlem İçi (In-Plane) Kesme Hasarı

Deprem hasarı durumunda deprem kuvvetinin duvarın düzlemine paralel etki ettiği bir durum mevcuttur. Duvarın üzerinde genellikle ‘X’ şeklinde diyagonal çatlaklar oluşur. Bu çatlaklar duvarın kesme kapasitesinin aşıldığını gösterir. Eğer harç kalitesiz ise veya duvar-döşeme bağlantıları zayıfsa bu tarz hasarlar oluşabilmektedir. Bu tip hasar genellikle daha esnek bir davranış sergiler. Yani duvar aniden yıkılmaz. Önce çatlayarak uyarır. Ancak bu çatlaklar yapının taşıma sistemini ciddi derecede zayıflatabilmektedir. Bu hasarı önlemek için mühendisler duvarın yüzeyine püskürtme beton veya FRP tabakaları uygular.

Tarihi Yığma Yapıların Depreme Karşı Güçlendirilmesi: Köşe Ayrılması ve Bütünlük Kaybı

Yığma yapıların depremdeki en büyük zayıflığı şudur: ‘Kutu davranışı’ gösterememesidir. İdeal bir binanın dört duvarı ve döşemeleriyle birlikte tek parça halinde bir kutuya benzer şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Ancak yığma binalarda duvar-duvar ve duvar-döşeme bağlantıları zayıf olduğundan her duvar ayrı ayrı hareket etmeye çalışır. Köşelerde ayrılmalar oluşur. Bu da binanın deprem sırasında kolayca dağılıp yıkılmasına yol açar. Bu sebeple mühendisler güçlendirme projelerinde bu bağlantıları güçlendirme odaklı ele alır. Köşelere içten veya dıştan çelik elemanlar ya da FRP kompozitler ekleyerek bu bölgelerin dayanıklılığını artırırlar.

Tarihi Yığma Yapıların Depreme Karşı Güçlendirme Süreci

Tarihi bir yığma yapı güçlendirme projesi her zaman detaylı bir değerlendirme süreci ile başlar. Bu süreç yapının mevcut durumunu inceleyerek başlar. Hasar mekanizmalarını anlayarak devam eder. Projenin başarısı için doğru belirlemeler çok önemlidir. Bu değerlendirme süreci genellikle üç ana adımdan oluşur. Bu adımlarda ise farklı uzmanlık alanlarından profesyoneller birlikte çalışır. Mimar, mühendis, arkeolog ve sanat tarihçisi bunlardandır. Yapısal analizler ve hasar analizi gerçekleştirilmektedir.

Adım 1: Tarihsel ve Arşiv Araştırması

Restorasyon uzmanları bir güçlendirme projesine başladıklarında detaylı bir araştırma yaparlar. Yapıldığı döneme ait inşaat tekniklerini incelerler. Geçmişte yapılan onarımları ve değişiklikleri araştırarak yapının geçmişini anlamaya çalışırlar. Bu amaçla kütüphaneleri ve belediyelerdeki arşivleri tararlar. Eski fotoğrafların yanı sıra çizimler ve belgeler toplarlar. Bu sayede yapının orijinal yapısını keşfederler. Zaman içindeki değişiklikleri anlamaya çalışırlar. Ayrıca arkeologlar binanın temel seviyesinde ve çevresinde kazı çalışmaları yapabilirler. Elde edilen bilgiler sayesinde yapıya ilişkin önemli verilere ulaşılmaktadır. Bu çalışmalar yapılan kazılardan elde edilen veriler sayesinde yapının tarihsel bağlamını anlama imkanı sağlar.

Adım 2: Yapısal Analiz ve Hasar Tespiti

Mimarlar ve mühendisler yapı hakkında bilgi toplamak için tarihsel araştırmalar yapar. Lazer tarayıcılar gibi modern teknolojiler kullanarak yapının üç boyutlu bir modelini oluştururlar. Detaylı bir şekilde yapının geometrik özelliklerini belgelerler. Milimetrik hassasiyet sağlanır. Ayrıca yapı üzerindeki her türlü hasarı kaydederek detaylı bir rapor oluştururlar. Çatlakların yeri ve boyutunu belirleyerek bunları haritalandırırlar. Aynı zamanda taş dökülmelerini ve nem lekelerini kaydederek malzeme kayıplarını not alırlar. Bu “hasar haritası“, yapının zayıf olduğu riskli alanları görsel olarak ortaya çıkarır. Tarihi yığma yapıların depreme karşı güçlendirilmesine dair ipuçları sunmaktadır.

Tarihi Yığma Yapıların Taşıyıcı Sistem Elemanları

Bu bölümde vurgulanan güçlendirme kuralları, tarihi yığma yapıların taşıyıcı sistem elemanlarını kapsamaktadır. Yapılarda kullanılan taşıyıcı elemanlarının malzemelerinin taş ve Horasan harcı olduğuna dair bilgi verilmektedir. Duvarlarla ilgili detaylar ile kritik tasarımlardan bahsedilmektedir. Burada yapının farklı parçaları incelenmektedir. Temelinden başlayarak kemerlerine, kubbelerine ve minarelerine kadar çeşitli bölümleri ele alınır. Her bir elemanın özel bir taşıma görevini ve hasara uğrama şeklinin bulunduğuna değinilmektedir. Bunları anlamak doğru güçlendirme tekniğini seçebilmek için önemlidir.

Temeller ve Zemin Sorunları

Tarihi yapıların temelleri yapının en kritik bölümüdür. Eskiden ustalar temeli gerekli derinliğe kazarak olası basınçtan korurlardı. Temel çukurunu taşlarla doldurmaları, yapı yükünü daha geniş bir alana yayarak zemine basınç (sıkışma) uygulamalarına ve zeminin taşıma kapasitesini daha verimli kullanmalarına yardımcı olurdu. Bu şekilde yapı temellerini inşa ederken zemin ıslahına da önem verirlerdi. Temellerin korunmasında zemin suyunun büyük rolü vardır. Uzmanlar genellikle kapiler suyu ve cazibe suyu olarak iki bölüme ayırır. Kapiler suyun yeraltı seviyesinden beslenmesini durdurarak temelleri korumaya yardımcı olurlar. Cazibe suyunun hareketini ise yer altındaki su seviyesini temel seviyenin altına düşürerek engellerler. Ayrıca galeriler yaparak temel havalandırması da yapıları güçlendirmekte kullanılırdı.

Taşıyıcı Duvarlar

Yapıların temel seviyesinden başlayarak genellikle taş duvarlarla devam edilmektedir. Usta işçiler doğal taşları yontarak bloklar haline getirirler. Bu blokları yatayda düzenli sıralar halinde yerleştirirler. Ekipler taşların arasında düzgün bir şekilde kot farkı olmamasına özen gösterir. Dikeyde ise derzleri şaşırtarak düzenli bir görünüm elde edilmektedir. Ekipler duvar yüzeyine dik doğrultuda bağlayıcı bloklar veya derzler kullanarak duvar örer. Duvar taşları arasında Horasan harcı gibi bağlayıcı maddeler kullanılmaktadır. Ekipler iç kısma dolgu duvar yaparak hem iç hem dış duvar yüzeylerini destekler. Bu şekilde her iki duvarın bağlanması taşlar veya diğer elemanlar ile sağlanır.

Geleneksel Tarihi Yığma Yapı Güçlendirme Teknikleri

Geleneksel tamir teknikleri asırlardır kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış yöntemlerdir. Tamir işlerinde en popüler olanlarından biri olarak bilinen “derz yenileme”, hasar görmüş harçları özenle temizler. Kireç bazlı yeni harçlarla değiştirir. Bu sayede duvarın nefes alması sağlanarak taşların dayanıklılığı korunmuş olur. Büyük çatlakları onarmak için ise genellikle “dikiş tekniği” tercih edilmektedir. Çatlakların yanlarına paslanmayan çelik çubuklar yerleştirilerek duvar adeta dikiş tutturulur. Duvar içindeki büyük boşluğu doldurmak için de ekipler genellikle kireç veya hidrolik bağlayıcılı özel enjeksiyon harçları kullanır.

Modern Tarihi Yığma Yapı Güçlendirme Teknikleri

Günümüzdeki teknolojiler sayesinde restorasyon alanında yeni olanaklar ortaya çıkıyor. En yaygın yöntemlerden biri karbon fiber (CFRP) ile sargılama tekniğidir. Bu yöntem sayesinde duvarlar ve kolonlar ekstra yük getirmeden büyük bir dayanıklılığa sahip olabilmektedir. Ayrıca ince olduklarından yapıya zarar vermezler. Paslanmayan çeliğin ya da titanyumun gibi korozyona dayanıklı modern metaller de kullanılmaktadır. Mühendisler bu malzemeleri kullanarak duvarları güçlendirir. Son teknoloji olan “sismik izolasyon” metodu ise yapının temeli ile üstyapısı arasına özel yatakların yerleştirilmesini içermektedir. İzolatörler deprem anında araç süspansiyonunu taklit ederek çalışır. Zemin sarsıntısının binaya yayılmasını önlerler. Bu da tarihi yığma yapıların depreme karşı güçlendirilmesinde en etkili yol olarak kabul edilmektedir.

Uygulamada Dikkat Edilmesi Gerekenler

Yığma bina güçlendirmesinde sık yapılan bir hata uyumsuz malzemelerin kullanılmasıdır. En basiti zayıf bir kerpiç duvara çok sert bir çimento sıvası uygulamaktır. Böylece duvarın davranışı bozulur. Zamanla malzemelerin birbirinden ayrılmasına sebep olan iki malzemeden bahsediyoruz. Onarımlarda önemli olan şey her zaman orijinal malzemeye yakın ve uyumlu malzemeler seçmek olmalıdır. Böylece onarım kalıcı olacaktır. Yığma yapı onarımı usta işi ve tecrübe gerektiren özel bir alandır. Geleneksel derz işçiliği veya enjeksiyon uygulamalarının eğitimli ustalar tarafından yapılması önemlidir. Deneyimi düşük olan grupların geliştirdiği projeler genellikle daha fazla zarara yol açabiliyor.

Proje Yönetimi ve Disiplinlerarası İşbirliği

Tarihi eser güçlendirme projeleri tek bir disiplinden bir uzman tarafından değil, farklı disiplinlerden uzmanların oluşturduğu ve genellikle bir proje yöneticisi (çoğunlukla restorasyon mimarı) tarafından koordine edilen bir ekiple yönetilir. Bu projeler karmaşık bir ekip çalışmasıdır. İçinde restorasyon mimarıyla arkeolog ve yapı mühendisi gibi uzmanlar bulunmaktadır. Sanat tarihçisi ve konservatör de ekibin önemli parçasıdır. Restorasyon mimarları projenin genel koordinasyonundan sorumludur. Koruma ilkelerini kontrol ederek işleyişi sağlarlar. Yapı mühendisi statik hesaplamaları yaparken güçlendirme detaylarını hazırlar. Arkeolog ise kazılara liderlik ederek bulguları inceler. Sanat tarihçisi yapının geçmişteki değeriyle ilgilenirken dönem özelliklerini belirleyerek açığa çıkarır. Konservatör hassas süslemelerin ve malzemelerin korunması için çalışmalar yürütür.

Sonuç: Kültürel Mirasın Korunması

Özet olarak, tarihi yapılardaki depreme dayanıklı hale getirme süreci çok disiplinli ve hassas bir işlem gerektirir. Modern mühendislik bilgisini koruma ilkelerine ve geleneksel el sanatlarına entegre eder. Her tarihi yapı kendi benzersiz karakteristik özelliklerine ve sorunlarına sahiptir. Bu yüzden standart çözümler yerine her yapı için özel projeler geliştirilmelidir. Başarılı bir proje sadece yapının depreme karşı güvenliğini sağlamakla kalmaz. Aynı zamanda yapının tarihsel ve estetik değerini koruyarak gelecek kuşakların kullanımına sunar. Bu durum hem bir mühendislik başarısıdır hem de kültürel mirasın korunması için önemli bir görevdir.

Youtube videolarımızı izlemek için tıklayınız.

Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişime geçmek için tıklayınız.

İlgili Makaleler

aderans
Blog

Aderans Nedir?

Aderans Nedir ve Neden Önemlidir? Aderans, iki farklı malzemenin birbirine sıkıca bağlı kalmasını sağlayan önemli bir etmendir. Başka bir deyişle aderans, yapıştırıcılar veya kaplamalar gibi

ankraj
Blog

Ankraj Nedir? Ne İşe Yarar?

Ankraj Sistemleri ve Yapı Güvenliği Ankraj sistemleri, bir binayı sağlamlaştıran temel yapısal elemanlardandır. Bu nedenle büyük önem taşır. Ankraj, bir duvar veya diğer yapı elementini