Sakarya Deprem Riski: 1999’un Mirası ve Zemin Gerçeği

Sakarya Deprem Riski: 1999'un Mirası ve Zemin Gerçeği

Bu Yazıyı Paylaş

Sakarya, yalnızca Türkiye’nin önde gelen sanayi ve tarım merkezlerinden biri olmakla kalmayıp, aynı zamanda Marmara Bölgesi’nin stratejik bir kavşak noktasını da barındırır. Fakat bu canlı şehir, 17 Ağustos 1999 sabahı Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketlerinden biriyle sarsıldı. O acı deneyim, Sakarya deprem riski konusunun bir teorik varsayım olmadığını; somut ve yıpratıcı bir gerçek olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Deprem tehlikesi yalnızca KAF’a olan coğrafi yakınlıkla açıklanamaz; şehrin temellerinin kırılgan alüvyon ova zemini üzerine atılmış olması, riski ölümcül bir çarpanla katlanarak artırır. Kısacası, bu metin Sakarya deprem riski konusunu bilimsel veriler, 1999’un dersleri ve günümüzün modern güçlendirme çözümleri perspektifinden ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.

Tektonik Konum: KAF’ın Tam Kalbinde

Sakarya’da deprem riskinin temel kaynağını kavrayabilmek için bölgenin jeolojik özelliklerine bakmak zorunludur. Şehir, dünya üzerindeki en aktif ve en yıkıcı fay hatlarından biri olan Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) tarafından doğrudan etkileniyor. KAF, Anadolu Levhası’nın batıya doğru kaçışını yönlendiren ana faydır.

KAF’ın Kuzey ve Güney Kolları

KAF, Marmara Bölgesi’ne ulaştığında kollara ayrılır:

  1. Kuzey Kol (Ana Kol): Kocaeli’nin Gölcük ilçesinden geçen bu hat, 1999’da meydana gelen kırığıyla İstanbul’u tehdit eder ve ana hattı temsil eder. Sakarya şehir merkezi ise bu hattın çok yakınında, yaklaşık 30-40 km mesafededir.
  2. Güney Kol: Bu kol, Sakarya’nın güney ilçelerinden (Geyve, Pamukova) geçer. İznik ve Mekece üzerinden uzanır. Hâlen aktif bir hat olup tarih boyunca çeşitli depremlere neden olmuştur.

Sonuç olarak, Sakarya’yı hem kuzeyden hem de güneyden gelen aktif fay sistemleri çevrelemektedir. Bu ikili fay ağı, şehrin deprem tehlikesini iki katına çıkarır. Bu ikili fay ağı, şehrin deprem tehlikesini iki katına çıkararak sismik riskini belirgin bir şekilde yükseltmektedir. Şehir ise, bu iki devasa fay kolunun oluşturduğu gerilim kuşağının tam merkezinde konumlanıyor.

Tarihin En Acı Dersi: 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi

17 Ağustos 1999, saat 03:02’de gerçekleşen deprem, Sakarya deprem riski gerçeğini tüm Türkiye’ye bir kez daha hatırlattı. Kocaeli-Gölcük merkezli, 7.6 (Mw) büyüklüğündeki sarsıntı, Sakarya’yı (özellikle Adapazarı’nı) korkunç bir yıkıma boğdu. Merkez üssü komşu bir ilde bulunmasına rağmen, Adapazarı’ndaki tahribat, merkezdeki yıkımla neredeyse eşdeğer bir seviyedeydi. Bu olay, deprem mühendisliğinde bir “vaka çalışması” olarak kayda geçti. Çünkü yıkımın asıl nedeni, fayın yakınlığı değil, zeminin karakteristiğiydi.

Sakarya Deprem Riski: Yıkımın Esas Nedeni: Zemin Sıvılaşması

1999 depremi, Adapazarı’nda yıkıma yol açan en kritik etkenin zemin sıvılaşması (likifaksiyon) olduğunu gözler önüne serdi. Bu bağlamda, Sakarya deprem riski, doğrudan bu olguyla iç içe geçmiş bir durumdur.

Adapazarı Ovası, bir zamanların göl çukurundan evrilmiş ve Sakarya Nehri’nin alüvyonlarını taşıyan bir bölge niteliğindedir. Yüzeyi, milyonlarca yıl süren birikimlerin izlerini taşıyan gevşek kum, kil ve silt tabakalarından oluşur. Jeoteknik açıdan ZE zemin sınıfındadır. Yeraltı suyu ise yüzeye neredeyse dokunacak kadar yakın bir seviyede bulunur. Deprem sarsıntıları ortaya çıktığında, bu suyla doymuş gevşek zemin aniden taşıma kapasitesini yitirir. Sanki sıvılaşmışçasına davranır.

Bu sıvılaşmanın ardından ortaya çıkan durumlar şunlardır:

  • Binalar Zemine Battı: Kendi taşıma kapasitesini yitirmiş toprak, üzerindeki yapıların ağırlığını kaldıramadı. Bu yüzden binaların bodrum katları toprağın içine gömüldü.
  • Binalar Yana Yattı: Zemin sıvılaştığında, yapılar sağlam temel desteğini kaybeder ve birçoğu (1999’da Adapazarı’nda görüldüğü gibi) temelden kırılarak tamamen yana devrilir.
  • Yanal Yayılma: Zemin, nehir kenarlarına doğru kayarak ve yayılarak ilerler. Bu süreç, köprüleri ve çevresindeki altyapıyı ciddi ölçüde tahrip etti.

Sakarya Deprem Riski: Zemin Büyütmesi (Amplifikasyon)

Sıvılaşmanın ötesinde, yumuşak toprak tabakaları deprem dalgalarını bir hoparlör gibi yükseltti. Uzmanlar, ana kayada kaydettikleri 1 birimlik sarsıntıyı, Adapazarı Ovası’nda beş ila on kat daha güçlü hissetti. Dalganın genliği ve titreşim süresi uzayarak arttı. Bu nedenle, Gölcük’ten gelen sarsıntı, Adapazarı’ndaki binaları adeta yerle bir etti.

1999 Depremi Sonrası İkincil Afetler: Yangınlar ve NATECH

1999 felaketi, Sakarya deprem riski için tehlikelerin sadece sarsıntı ve sıvılaşma olmadığını gösterdi. Aynı zamanda ikincil afetlerin ne kadar yıkıcı olabileceğine dair çarpıcı bir örnek sundu. Deprem, şehirdeki elektrik ve doğalgaz hatlarını yerle bir etti, altyapıyı felç etti. Sonuç olarak, Adapazarı merkezinde ve birçok sanayi tesisinde kontrol edilemeyen büyük yangınlar alev aldı. Yıkılan yollar ve kesilen su şebekeleri, itfaiye ekiplerinin yangınlara müdahalesini engelledi. Bu da zararı katlanarak artırdı. Kocaeli ve Sakarya’daki endüstriyel tesislerde (özellikle TÜPRAŞ gibi) yaşanan sızıntı ve patlamalar, NATECH (Doğal Afet Tetikli Teknolojik Kaza) riskini gündeme taşıdı. Dolayısıyla, Sakarya deprem riski, şehrin yoğun sanayi yapısı nedeniyle benzer teknolojik kazalar açısından da yüksek bir potansiyele sahiptir.

Güncel Sismik Tehlike: Sakarya Deprem Riski Bitti mi?

1999’da o kadar şiddetli bir deprem yaşandıktan sonra Sakarya deprem riski tamamen ortadan kalktı mı? Bilim camiasının net yanıtı “Hayır”.

Sakarya Deprem Riski: Stres Transferi ve İstanbul Tehdidi

KAF üzerindeki depremler adeta bir domino zinciri gibi birbirini izler. 1999 Gölcük depremi, İzmit-Kocaeli segmentindeki birikmiş gerilimi serbest bıraktı. Fakat bu enerjiyi batıya, yani Marmara Denizi’nin içine yönlendirdi. İstanbul’u tehdit eden Adalar-Kumburgaz segmentine yönlendirdi. Bu gerilim aynı zamanda doğuya, Düzce segmentine de aktı. İşte bu gerilim transferi, sadece üç ay sonra, 12 Kasım 1999’da 7.2 Mw büyüklüğündeki Düzce depremini tetikledi.

Bugün Marmara Denizi’nde bulunan sismik boşluk, kırılma eşiğine çok yaklaştı. Beklenen Büyük İstanbul Depremi’nin şiddetinin 7.2–7.6 arasında olabileceği tahmin ediliyor. Bu sarsıntı, İstanbul kadar Sakarya’yı da aynı ölçüde vuracaktır. Çünkü Sakarya’nın gevşek ve zayıf zemini, 1999 depreminde olduğu gibi, 100 km uzaktan gelen bu depremin uzun periyotlu dalgalarını yine büyütecektir. Kısacası, Sakarya deprem riski hâlâ devam ediyor.

Sakarya Deprem Riski: KAF Güney Kolu Riski (Geyve, Pamukova)

Ayrıca, 1999 yılında kırılan ana dal, yani kuzey kol, kritik bir gelişme olarak öne çıkıyor. Buna karşın, Buna karşın, Sakarya’nın güneyinden geçen KAF’ın güney kolu (Geyve, Pamukova ve Mekece bölgelerini kapsayan) 1999’da kırılmamıştır. Bu kol da tek başına büyük depremler üretme yeteneğine sahiptir. Örnek olarak 1957 Abant (7.1 Mw) ve 1967 Mudurnu (7.1 Mw) depremleri, güney kolundaki sismik aktivitenin somut örnekleridir. Bu kolun kırılması, Sakarya deprem riski için doğrudan tehdit eden bir unsur olarak değerlendirilmelidir. Sonuçta şehir, kuzeyden ve güneyden gelen iki büyük fay sistemiyle çevrelenmiş, potansiyel bir sismik tehlikenin içinde yer alıyor.

Riskli Yapı Stoğu: 1999 Öncesi Binalar

1999’da meydana gelen büyük deprem, Sakarya deprem riski için en narin halkanın aslında binalar olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya koydu. Zayıf, gevşek toprak ile zamanla çürüyen ve bakımsız yapıların buluşması, felaketin zorunlu bir sahneye evrilmesini sağladı.

  • 1999 Öncesi Binalar: Yıkıma uğrayan tüm yapıları, inşaat ekipleri o dönemin eski yönetmeliklerine göre kurmuştu. Bu binaların beton kalitesi genellikle C10-C15 seviyelerinde düşüktü. Çelik donatıların korozyon sorunlarını, demir eksikliğini ve yetersiz denetimleri de yaygın olarak görüyorduk.
  • “Yumuşak Kat” Sorunu: Zemin katı dükkan, galeri ya da otopark içeren binalar, deprem enerjisini taşıyamadı. Zemin kat kolonlarını deprem kırdı. Yapı, “pankek” gibi katman katman üst üste çöktü.

1999 depremi sonrasında Sakarya’nın yapı stoğu kapsamlı bir yenilenme sürecinden geçti. Yeni binaları mühendisler “zemin + iki kat” ya da “zemin + üç kat” şeklinde sınırlı kat sayılarına göre tasarladı. Ekipler binaları güncel deprem yönetmeliklerine tam uyumlu olarak kurdu. 1999 öncesi yapılan binlerce yapı hâlâ şehirde duruyor. Depremde hasar alıp ayakta kalan bu binalar, Marmara depreminin en büyük riskidir. Ayrıca, 1999 sonrası binaların denetimi ayrı bir tartışma konusu yaratır.

Sakarya Deprem Riski: Kritik Altyapı ve OSB Riski

Sakarya’da deprem riski yalnızca konutları değil, şehrin hayati altyapısını da tehdit ediyor. Türkiye’nin önde gelen sanayi merkezlerinden biri olan Sakarya, Organize Sanayi Bölgeleri (OSB’ler) sayesinde ekonomik canlılığını koruyor. Fakat bu tesislerin çoğunu ekipler Adapazarı Ovası’nın zayıf zeminlerine kurmuştur. Geniş açıklıklı çatıları olan fabrikalar, ağır vinçler ve prefabrik (prekast) yapılar, sarsıntılara karşı son derece kırılgandır. 6 Şubat’taki Kahramanmaraş OSB felaketi, prefabrik yapılarda bağlantı noktası hasarlarının ve çatı çökmelerinin ne kadar yaygın olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Zemin sıvılaşması ise, makine temellerinin çökmesine ya da kaymasına yol açabiliyor. Bu bağlamda, endüstriyel güçlendirme faaliyetleri, Sakarya deprem riski yönetim planının kritik bir unsurudur. Şehrin içinden uzanan otoyol şeritleri, köprüler, viyadükler ve Sakarya Nehri üzerindeki geçiş noktaları da riskle karşı karşıyadır. Bu unsurlar hasar aldığında, bu durum deprem sonrası şehre yardım ulaştırmayı zorlaştırır.

Deprem Hazırlığında Kamu ve Yerel Yönetimlerin Rolü

Sakarya deprem riski gibi ciddi bir tehlike ortaya çıktığında, kamu kurumları ve yerel yönetimlerin omuzlarına büyük sorumluluklar binmektedir. 1999 sonrası atılan en kritik adımlardan biri, ova bölgelerinde binaların kat sayısını sınırlandırmaktı. Yani mühendisler yalnızca zemine iki ya da üç kat ekledi. Ancak bu önlem tek başına yeterli değildir.

  • Mikrobölgeleme Çalışmaları: Belediyeler, şehrin zemin haritasını parsel bazında çıkarmalıdır. Hangi bölgelerde sıvılaşma riski görüyoruz, nerede zemin yükselmesi bekliyoruz? Bu haritalar, imar planlarının temelini oluşturmalıdır.
  • Fay Yasası: KAF’ın güney kolu gibi aktif fay hatlarının yüzey kırığı (fay sakınım bandı) üzerindeki her türlü yapılaşma kesinlikle yasaklanmalıdır. Bu bölgeler, şehir planlamasında ya yeşil alan ya da deprem toplanma alanı olarak tasarlanıp planlanmalıdır.
  • Afet Lojistiği: Olası bir deprem senaryosunda, köprü yıkımı gibi nedenlerle ulaşımın kilitlenebileceği düşünülmelidir. Alternatif tahliye güzergahları ve lojistik merkezlerinin önceden tespit edilmesi zorunludur.
  • Denetim: Yeraltı suyu ise yüzeye neredeyse dokunacak kadar yakın bir seviyede bulunur.

Çözüm Yöntemleri: Zemin Merkezli Kentsel Dönüşüm ve Güçlendirme

Sakarya deprem riski için çaresiz değiliz. Çözüm, binalarımızı ve altyapımızı güvenli hâle getirmektir.

1. Zemin Merkezli Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşüm (yıkıp yeniden inşa), uzun vadede en kalıcı çözüm olarak öne çıkıyor. Ancak bu süreç, zeminin gerçek koşullarını göz ardı etmemeli. 1999’dan beri süren kat sınırlaması, yerinde bir karardır. Sakarya’daki sıvılaşabilir zeminler çok kötü zemin içerir. Bu yüzden ova merkezlerinde yoğun yapılaşmaya izin verilmemelidir. Yüksek katlı yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemelidir. Yetkililer bu bölgeleri, mümkünse tarım ya da yeşil alan olarak korumalıdır. Şehri ise, daha sağlam yamaçlara (örneğin Korucuk, Karaman gibi bölgelere) planlı bir biçimde kaydırmalıdır.

2. Riskli Bina Tespit Süreci

Vatandaşların “Riskli Bina Tespiti” yaptırması zorunludur. Özellikle 1999 öncesi kurulan ve o depremde zarar gören yapıları kontrol etmelisiniz. Uzman mühendisler, binalardan alınan karot örnekleriyle betonun kalitesini titizlikle ölçer. Donatı tespit cihazlarıyla çelik donatının durumunu incelerler. En kritik aşama, zemin etüdü yaparak zeminin sınıfını ve sıvılaşma olasılığını belirlemektir. Bu bütünsel analizlerin sonunda, binanın deprem karnesi net bir şekilde ortaya çıkar.

3. Yapısal Güçlendirmenin Önemi: Karbon Fiber Çözümü

Kentsel dönüşüm, genellikle uzun süren ve maliyet bakımından zorlayıcı bir süreçtir. Deprem ise beklenmedik bir anda gelir. Bu nedenle, yapısal güçlendirme, hız ve etkinlik açısından öne çıkan bir çözüm hâline gelir. Ancak Sakarya’nın zemin koşulları, geleneksel güçlendirme yöntemlerini riskli hâle getirir.

Karbon Fiber Malzemesinin Sakarya Zeminine Uygunluğu

Geleneksel beton mantolama binayı ağırlaştırır. Bu ekstra ağırlık, Sakarya’nın deprem riski taşıyan, alüvyonlu ve kırılgan zeminine daha fazla baskı uygular. Böylece bir depremde binanın zemine batma (sıvılaşma) olma ihtimali artar. 1999 depremini hatırlarsak, sağlam olduğu sanılan birçok yapı da tam bu yüzden yan yatmıştı.

Karbon fiber (CFRP) güçlendirme yöntemi ise binaya hiçbir ek yük getirmez. Çünkü kullanılan malzeme aşırı derecede hafiftir. Uzman ekiplerimiz, kolonları ve kirişleri ince karbon fiber kumaşlarla sararak yapının deprem karşısındaki direncini belirgin bir şekilde artırıyor.

  • Hafiftir: Zayıf zeminlerde (Adapazarı Ovası gibi) mükemmel bir çözüm sunar. Binanın sismik kütlesini artırmaz.
  • Korozyona Uğramaz: Sakarya’nın nemli iklimi çeliği neredeyse kesin bir şekilde paslanmaya iter. Buna karşın, karbon fiber ise hiç pas tutmaz.
  • Hızlıdır: Bu yöntemle, ev, ofis ya da fabrika gibi binaları tahliye etmeden, gürültü ya da kalıntı bırakmadan işlem hızla tamamlanır. Böylece hayat ya da üretim akışı kesintiye uğramaz.

Kısaca, Sakarya deprem riski için karbon fiber, zemine zarar vermeyen ve çabuk uygulanabilen bir çözüm sunar.

Bireysel Hazırlık ve Afet Bilinci

Binaları güçlendirmek kadar, bireylerin de hazır bulunması Sakarya deprem riski yönetiminin temel bir parçasıdır. 1999’u yaşamış bir şehir olması dolayısıyla Sakarya’da afet bilinci oldukça yüksektir. Fakat biz bu bilinci yeni nesillere aktarmalı ve sürekli canlı tutmalıyız. AFAD’ın önerdiği “Çök-Kapan-Tutun” hareketi hayati bir öneme sahiptir. Her evde, içinde su, gıda, ilk yardım malzemeleri ve fener bulunan bir deprem çantası bulundurulması gerekir. Ağır eşyaları duvara sabitlerseniz, bu önlem deprem anındaki yaralanmaları büyük ölçüde önler. Ayrıca bir aile afet planı hazırlanması da zorunludur.

Sonuç: Sakarya Deprem Riski Yönetilebilir Bir Gerçektir

Sonuç itibarıyla, Sakarya deprem riski Türkiye’nin en yüksek risklerinden biri olarak öne çıkıyor. Şehir, hâlâ aktif olan Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın (KAF) kuzey ve güney dalları arasında bir konumda bulunuyor. 1999 felaketi, asıl sorunun “zemin sıvılaşması” olduğunu acı bir şekilde ortaya koymuştu. Bu tehlike geçmişte kalmadı. Tam tersine, beklenen İstanbul depremi Sakarya deprem riski profiline yeni bir tehdit ekliyor. Bu yüzden panik etmek yerine bilimin ışığında hareket etmek daha akıllıcadır. Vatandaşların, 1999 öncesi inşa edilen binalarını detaylı bir şekilde inceletmeleri gerekiyor. Riskli yapıların ise ya karbon fiber gibi modern güçlendirme teknikleriyle güçlendirilmesi ya da zemin odaklı bir kentsel dönüşümle acilen yenilenmesi gerekir. Sakarya deprem riski ile yaşamak, toplumu hem dirençli hem de bilinçli bir yapıya dönüştürmeyi zorunlu kılıyor.

Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

İlgili Makaleler