İstanbul Depremi Olacak mı: Bilirkişi Görüşleri ve Tarihsel Gerçekler

İstanbul Depremi Olacak mı: Bilirkişi Görüşleri ve Tarihsel Gerçekler

Bu Yazıyı Paylaş

İstanbul, büyük bir deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu bir senaryo değil, bilimsel bir gerçek olarak ortaya konulmuştur. Halk, “İstanbul depremi olacak mı?” sorusunu sıkça gündeme getirir. Maalesef, bütün uzmanlar bu soruya net bir “evet” cevabı vermektedir. Şehrin jeolojik konumu, onu dünyanın en aktif fay hatlarından birinin üzerine konumlandırır. Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF), Marmara Denizi’nin içinden geçer. Bunun yanı sıra, bu fay hattında devasa bir sismik enerji birikimi söz konusudur. Bilim insanları, bu enerjinin yakında büyük bir depremle serbest kalacağını belirtmektedir. Dolayısıyla, İstanbul depremi için ulusal ölçekte bir seferberlik içinde hazırlıkların yapılması zorunludur. Kısacası, zaman daralmakta ve tehlike her geçen gün daha da artmaktadır. Bu metin ise, İstanbul depremi ile ilgili bilimsel gerçekleri, uzman görüşlerini ve tarihsel kayıtları ayrıntılı bir şekilde incelemektedir.

İstanbul Depremi ve Bilirkişi Görüşleri

Bilim insanları, İstanbul’daki deprem riskine ilişkin halkı ve yöneticileri kesintisiz olarak uyarmaktadır. Bu uyarıların temeli, somut verilere ve tarihsel analizlere dayandırılır.

Prof. Dr. Naci Görür’ün Uyarıları

Deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, bu konuda en net uyarılarda bulunan isimlerin başında gelmektedir. İstanbul depremi ile ilgili bilimsel veriler, artık tartışmaya açık olmayan kesin bilgiler olarak değerlendirilmektedir.

Diğer Uzmanların Değerlendirmeleri

Diğer tanınmış jeologlar da aynı çizgide görüşlerini ortaya koyar. Prof. Dr. Celal Şengör, İstanbul’un deprem tehlikesini Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın tarihsel periyoduna bağlar ve özellikle 1766’da yaşanan büyük deprem dalgasını hatırlatır. Şengör, bu fayın ortalama iki buçuk yüzyıllık döngülerle kırıldığını belirtir. Bu hesaba göre 1766’dan bu yana 250 yılı aşkın bir süre geçmiştir. Dolayısıyla kırılma sürecinin artık çok yakın olduğunu vurgular. Kandilli Rasathanesi ve AFAD yetkilileri de bu riskin varlığını tasdik eder ve odaklarını depremin kesin zamanından çok, riskin azaltılmasına yönlendirirler. Prof. Dr. Orhan Tatar (AFAD) ise kentsel dönüşümün ve yapıların güçlendirilmesinin kritik öneminin altını çizer.

Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) ve Marmara Tehdidi

Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF), dünyadaki en aktif ve en hızlı fay hatlarından biridir. Yılda yaklaşık 2.5 cm (25 mm) kadar kayar. Fay, sağ yanal atımlı bir yapı sergiler. Yani Anadolu Levhası, KAF boyunca batıya, Ege Denizi yönüne doğru sürüklenir. Bu kayma, Marmara Denizi’nin altındaki fay segmentlerini sıkıştırır. Levhanın alttaki hareketi hâlâ devam etmektedir. Böylece sıkışan fayda büyük bir gerilim birikir. Sonuç olarak, İstanbul’da beklenen deprem, bu gerilim birikiminin kaçınılmaz bir sonucu olacaktır. Çünkü kilitlenmiş bir fay aniden kırılarak birikmiş enerjisini birkaç saniye içinde serbest bırakır. Bu kırılma, Marmara Denizi tabanında metrelerce kaymaya yol açar ve aynı zamanda tsunami tehlikesini de ortaya çıkarır.

İstanbul Depremi İçin Hangi Segmentler Riskli?

Marmara Denizi’nin tabanını bilim insanları titizlikle incelemektedir. Çeşitli aktif fay dalları bulunmuş olsa da, araştırmacılar özellikle belirli bölgelere odaklanıyor. Ana Marmara Fayı’nın kuzey kolu, en büyük riski taşır. İstanbul’un güney kıyılarına oldukça yakın bir konumdadır. Uzmanlar bu kolu da kendi içinde üç parçaya ayırır: Adalar segmenti, Orta Marmara çukurluğu ve Kumburgaz segmenti. Kumburgaz segmenti, büyük bir “sismik boşluk” olarak öne çıkar. Uzun süredir kırılma göstermemiş olması nedeniyle bu böyledir. Fay hattı, Adalar’ın güneyinden Tekirdağ açıklarına kadar uzanır. Kısacası, İstanbul depremi, bu segmentlerden birinin ya da birkaçının aynı anda kırılmasıyla tetiklenebilir. Uzmanlar, en büyük riskin Kumburgaz segmenti olduğunu vurguluyor.

İstanbul’un Yıkıcı Tarihi: Geçmiş Depremler

İstanbul’un sismik geçmişi, bir dizi felaketle dolu bir geçmişi yansıtıyor. Kaynaklar, şehrin defalarca şiddetli depremlerle sarsıldığını gösteriyor. Bu tarihsel veriler, İstanbul depremi tehlikesinin ne kadar gerçek olduğunu gözler önüne seriyor.

1509: “Küçük Kıyamet” (Kıyamet-i Suğra)

1509 yılı, İstanbul’un tarihindeki en sarsıcı depremlerden birine tanıklık etti. Osmanlı belgelerinde bu felaket “Kıyamet-i Suğra” olarak anılıyor. Kelime anlamı “Küçük Kıyamet”tir. Depremin şiddeti, şehrin büyük bir kısmını yerle bir etmiştir. Binlerce can almıştır. Sur duvarları, camileri ve konutlar tek tek yıkıldı. Tarihçi kayıtları, depremin ardından Marmara Denizi’nde devasa bir tsunami dalgasının yükseldiğini bildirir. Bu dalgaların surları aşarak şehrin içine süzüldüğünü bildirirler. Böylece 1509 depremi, bölgenin jeolojik potansiyelinin ne denli tehlikeli olduğunu acı bir şekilde gözler önüne serdi.

1766: Marmara’yı Kilitleyen Son Büyük Deprem

Tarihsel depremler 1509’la sınırlı kalmadı. İstanbul 1766’da da büyük bir deprem serisine tanık oldu; Mayıs ve Ağustos 1766’da iki ayrı şiddetli sarsıntı gerçekleşti. Her ikisi de KAF’ın Marmara segmentinde meydana geldi. Şehirde kapsamlı bir yıkım yaşandı. Camiler ve Topkapı Sarayı da dahil olmak üzere birçok yapı ağır hasar gördü. Bilim insanları, 1766 depremini özellikle önemli bir olay olarak değerlendiriyor. Çünkü bu tarih, Marmara’daki mevcut sismik boşluğun kırıldığı son büyük olaydır. O günden bu yana, fay hattı yaklaşık 260 yıldır enerji biriktirmektedir. Bu veri, İstanbul depremi için öngörülen zamanın artık yaklaştığına dair bilimsel bir kanıt ortaya koyar.

Beklenen İstanbul Depremi İçin Risk Faktörleri

İstanbul depremi için tehlike sadece fay hattı değildir. Tehlikeyi felakete dönüştürecek başka risk faktörleri de bulunmaktadır. Bu faktörler, hasarın boyutunu katlayarak artırır.

1. Zayıf Yapı Stoğu

İstanbul’da meydana gelebilecek bir depremin en büyük ve acil tehlikesi, kentin devasa yapı stoğunda yatıyor. Zira şehirde milyonları aşkın bina bulunuyor; fakat bu binaların çoğu ya eski, ya da yıpranmış durumdadır. Neredeyse hiç mühendislik bakımı görmemiştir. Özellikle 1999 depreminden önce inşa edilen yapılar ciddi bir risk oluşturur. O dönemin deprem yönetmelikleri yetersiz kalırken, inşaat denetimi ya zayıftı ya da tamamen eksikti. Beton kalitesi düşük seviyelerde (C10 gibi) olup, demir donatılar zamanla korozyona uğramıştır. “Yumuşak kat” sorunu (zemin katları dükkan olarak kullanılan binalar) gibi tasarım hataları da oldukça yaygındır. Bu nedenlerle, söz konusu yapıların deprem yüklerini taşıma kapasitesi şüphelidir.

2. Problemli Zemin Özellikleri (Alüvyon ve Sıvılaşma)

Yapı stoğunun yanı sıra, zeminin yapısı da riski artırıyor. İstanbul’un her köşesindeki zemin kalitesi aynı değildir. Granit gibi ana kaya üzerine oturan bölgeler daha avantajlı bir konumda olsa da, şehrin büyük bir bölümü dere yatakları ve sahil dolgularına kurulmuştur. Özellikle sahil şeridindeki ilçeler (Avcılar, Bakırköy, Zeytinburnu ve Haliç çevresi gibi) problemlidir. Fatih’in denize yakın kesimleri ile Kadıköy’ün sahil bölgeleri de aynı tehlikeyi barındırıyor. Tuzla ve Maltepe’deki dolgu alanları da risklidir. Çünkü bu bölgeler alüvyon zemine oturmuştur. Alüvyon zemin, deprem dalgalarını büyütme eğilimine sahiptir; bu durum uzmanlarca “zemin büyütmesi” olarak adlandırılır. Bu durum, sarsıntının bölgedeki ana kayaya göre üç ila beş kat daha güçlü hissedileceği anlamına gelir. Üstelik bu zeminlerde “zemin sıvılaşması” riski de bulunmaktadır. Deprem anında yer, adeta bir sıvı gibi akar. Dolayısıyla kırılgan bir zeminde zayıf bir bina bir araya geldiğinde yıkım gerçekleşir.

İstanbul Depremi ve Tsunami Tehlikesi

İstanbul depremi denildiğinde akla genellikle sarsıntı ve bina yıkımı gelir. Deprem anında deniz tabanında meydana gelen dikey bir çöküş, suyu harekete geçirir ve böylece tsunami dalgalarını tetikler. Ancak asıl tehlike, depremin tetiklediği deniz tabanı heyelanlarıdır. Marmara’nın dik yamaçlarında birikmiş, dengesiz tortu tabakaları sarsıntıyla birlikte kayabilir; bu kayma da büyük su kütlelerini sürükleyerek kıyılara yönelen dev dalgalar oluşturur. 1509 ve 1766 yıllarına ait tarihsel kayıtlar, Marmara’da tsunami yaşandığını kesin bir şekilde gösteriyor. Bu nedenle Avcılar, Bakırköy, Kadıköy, Maltepe, Tuzla ve Adalar gibi sahil şeritleri tsunami riski altındadır. Bu risk, İstanbul depremi hazırlık planlarına mutlaka dahil edilmelidir.

İstanbul Depremine Hazırlık: Neler Yapılmalıdır?

İstanbul’da beklenen büyük depreme karşı en sürdürülebilir savunma kentsel dönüşümdür. Bu plan çerçevesinde, yetkililer tehlike arz eden yapıları yıkar. Yerlerine deprem dayanıklılığı yüksek yeni binalar inşa eder. Ne var ki, şehrin kentsel dönüşüm temposu hâlâ yetersizdir. Hâlâ milyonlarca riskli konut, dönüşümün gerçekleşmesini bekliyor. Uzmanlar, bu sürecin daha çabuk ilerlemesi gerektiğini ısrarla vurguluyor. Bunu yalnızca devlet teşvikleriyle, vatandaşların aktif katılımıyla mümkün kılabileceğimizi belirtirler. Kentsel dönüşüm yalnızca çatıları yenilemeyi kapsamaz; aynı zamanda altyapı da aynı titizlikle güçlendirilmelidir. Yol, köprü, viyadük ve hastane gibi kritik tesislerin depreme dayanıklı hâle getirilmesi şarttır. Mühendisler, “ada bazlı” bir yaklaşım benimsersek dönüşümün daha etkili sonuç getireceğini belirtiyor.

Mevcut Binalar İçin Yapısal Güçlendirmenin Önemi

Her yapı yıkılıp sıfırdan inşa edilemez. Çoğu zaman yapısal güçlendirme, hem daha çabuk hem de daha maliyet etkin bir alternatif sunar. İlk adımda, bina sahipleri mülklerini test ettirmelidir. Uzmanlar bu süreci “Riskli Bina Tespiti” olarak adlandırır. Karot testleriyle betonun dayanımını ölçtükten sonra, mühendisler detaylı bir deprem analizi yapar. Güçlendirmeye uygun binalar için mühendisler özgün bir proje hazırlar. Bu projelerde genellikle geleneksel yöntemleri tercih ederler. Örneğin çelik mantolama ya da betonarme mantolama (kolon kalınlaştırma) uygulanır. Bunun yanı sıra, ekipler karbon fiber gibi modern malzemeler de kullanır. Karbon fiber, yapıyı ağırlaştırmadan kolon ve kirişlerin dayanıklılığını ve esnekliğini de artırır. Dolayısıyla, bu güçlendirme yöntemi, İstanbul depremi riskiyle karşı karşıya olan pek çok binayı hızlıca korur.

Bireysel Afet Bilinci ve Hazırlık

Deprem hazırlığı yalnızca binaların güçlendirilmesiyle sınırlı bir çaba değildir. Bireysel farkındalık da aynı ölçüde hayati öneme sahiptir. Her vatandaşın, sarsıntı anında ne yapması gerektiğini eksiksiz bir biçimde bilmesi şarttır. Örneğin, “Çök-Kapan-Tutun” hareketini öğrenmek gerekir. Titreşim sırasında bu hareket etrafında bir boşluk yaratır ve koruma sağlar. Bunun yanı sıra, her evde mutlaka bir deprem çantası bulundurmalısınız. Bu çanta içinde temiz su, uzun ömürlü gıda, ilk yardım kiti, el feneri ve pilli radyo gibi temel ihtiyaçlar yer almalıdır. Ayrıca, evdeki ağır eşyalar duvara sabitlenmelidir. Çünkü çalkantı sırasında devrilen mobilyalar ciddi yaralanmalara, hatta ölümlere neden olur.

Aile afet planı yapmak da çok önemlidir. Deprem sonrası nerede buluşacağınızı ve nasıl haberleşeceğinizi belirlemelisiniz. Zorunlu deprem sigortası (DASK) yaptırmak da yasal bir zorunluluktur. Bu basit önlemler, deprem sonrası ilk saatlerde hayat kurtarır.

Sonuç: İstanbul Depremi Kaçınılmazdır, Hazırlık Zorunludur

Sonuçta, “İstanbul depremi olacak mı?” sorusunun yanıtı tek bir kelimeyle verilebilir: Evet. Bilim insanları bu konuda fikir birliğine ulaşmıştır. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerindeki enerji birikimi artık tartışmasız bir gerçektir. Tarih boyunca meydana gelen depremler, bu hattın taşıdığı potansiyeli defalarca kanıtlamıştır. Marmara’daki sismik boşluğun da yakında kırılacağını işaret etmiştir. Ancak tehlikeyi yaratan, fayın kendisi değildir. O fayın üzerine serpilmiş, dayanaksız, çürümüş yapı stoğudur. Hiçbir mühendislik desteği almamış yapılar tehlikelidir. Bu yüzden depremden korkmak yerine bir an önce harekete geçmek şarttır. Kentsel dönüşüm ve yapısal güçlendirme, devletin ve vatandaşların birincil önceliği olmalıdır. Bireysel hazırlıklarımızı da eksiksiz tamamlamalıyız. Özetle, İstanbul depremi bir komplo teorisi ya da senaryo değildir. Gerçeği bilimsel temellere dayanan bir olgudur. Tek seçeneğimiz ise hazırlıklı kalmaktır.

Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Zemin Sınıfı Nedir ve Depremi Nasıl Etkiler?
Blog

Zemin Sınıfı Nedir ve Depremi Nasıl Etkiler?

Türkiye, depremlerin sık sık kendini gösterdiği bir coğrafyada yer alıyor. Bu gerçek, depreme dayanıklı binalar inşa etmeyi bir zorunluluk hâline getiriyor. Ancak bir yapının dayanıklılığını