Eskişehir, Türkiye’nin en çağdaş ve yaşam kalitesi yüksek şehirlerinden biri olarak öne çıkar. Yoğun öğrenci nüfusu, gelişmiş sanayi yapısı ve Porsuk Çayı’nın eşsiz manzarasıyla benzersiz bir kimliğe sahiptir. Ancak bu dinamik kent, sıkça hatalı bir “güvenli bölge” algısıyla anılır. Bilimsel araştırmalar ise Eskişehir deprem riski konusunun hafife alınmaması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. 6 Şubat 2023’te yaşanan felaket, depremlerin yalnızca kaynağa yakınlıkla belirlenmediğini; fayın karakteri, zemin koşulları ve yapı kalitesiyle belirlendiğini acı bir şekilde göstermiştir. Nitekim Nitekim Eskişehir deprem riski, hem şehrin içinden geçen aktif bir fay kuşağından (Eskişehir Fay Zonu) hem de Kuzey Anadolu Fayı’na (KAF) jeolojik yakınlığından kaynaklanmaktadır. Kısacası, bu metin Eskişehir deprem riski konusunu tüm yönleriyle kapsamlı bir biçimde ele alıyor; bilimsel veriler, 1956 depreminden çıkarılan dersler ve modern güçlendirme çözümleri ayrıntılı bir şekilde inceleniyor.
Tektonik Konum: Anadolu Levhasının Sıkışma Bölgesi
Eskişehir’in deprem riskini kavrayabilmek için şehrin jeolojik konumunu iyi bilmek gerekir. Anadolu Levhası’nın orta-batı kısmında konumlanan Eskişehir, karmaşık bir bölgede yer alır. Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) tarafından kuzeyden, Ege Genişleme Rejimi’nden batıdan ve Afrika Levhası’ndan güneyden gelen sıkıştırıcı kuvvetlerin çarpıştığı bir bölgedir. Bu yüzden Eskişehir, Bu yüzden Eskişehir, Konya ya da Ankara gibi jeolojik açıdan “masif” (stabil) kabul edilen alanların aksine, levha içi gerilmelerin ve fayların yoğunlukla görüldüğü bir konumdadır. İşte Eskişehir deprem riski, tam da bu levha içi aktif fay sistemlerinden doğuyor.
“Güvenli Bölge” Algısı: Eski ve Yeni Deprem Haritaları
Eskişehir’in güvenli olduğu izlenimi, esasen 1996 tarihli eski bir deprem haritasına dayanıyordu. Nitekim o harita, şehrin merkezini üçüncü derece deprem bölgesi olarak işaretliyordu. Bu durum da halkın riski düşük algılamasına yol açıyordu. Ancak 2018 yılında AFAD, yeni Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nı (TDTH) yayımladı. Yeni harita, önceki “bölge” sistemini tamamen ortadan kaldırdı. Bunun yerine parsel bazında “En Büyük Yer İvmesi” (PGA) değerini göstermeye başladı.
Yeni harita, Eskişehir deprem riski dağılımının aynı olmadığını ortaya koyuyor. Çünkü şehrin güneyinden geçen fay hattına yaklaştıkça, deprem tehlike ivmesi (PGA) belirgin bir artış gösteriyor. Hatta, 1996 haritasında dördüncü bölge olarak sınıflandırılan Sivrihisar gibi alanların da riski yükselmiş durumda. Sonuç olarak tüm bu bulgular, günümüz biliminin Eskişehir’in sismik açıdan tamamen risksiz bir yer olmadığını net bir biçimde gösterdiğini işaret ediyor.
Ana Tehdit 1: Eskişehir Fay Zonu (EFZ)
Eskişehir’deki deprem riskinin en belirgin ve en tehditkar unsuru, şehrin ortasından geçerek doğrudan güneyine uzanan Eskişehir Fay Zonu (EFZ)’dur. Bu fay, KAF ya da DAF gibi bir levha sınırı oluşturmaz. Aksine, levha içinde (intra-plate) aktif bir fay sistemi olarak işlev görür. Ciddi bir risk olarak ele alınmalıdır.
Eskişehir Deprem Riski: Eskişehir Fay Zonu’nun Özellikleri
EFZ, Bursa’nın İnegöl bölgesinin güneyinden başlayıp Bozüyük’ü de içine alarak yol alıyor. Ardından Eskişehir’in merkezine doğru, özellikle Odunpazarı eteklerinden geçerek Sivrihisar’a ulaşıyor. Nihayet Ankara’nın Polatlı kesimine kadar uzanan devasa bir fay hattını oluşturuyor. Bu hat, hem normal fay hem de doğrultu atım bileşenlerini barındıran, oldukça karmaşık bir yapı sergiliyor. Jeologlar, EFZ’nin 6.5 ile 7.0 (Mw) arasında depremler üretebilecek bir potansiyele sahip olduğunu vurguluyor.
Yakınlık Tehlikesi: Kör Nokta Riski
Fayın şehre bu kadar yakın olması, Eskişehir deprem riski açısından en büyük tehdit olarak öne çıkıyor. Merkez üssü şehrin içinde ya da 10-15 km yakınında bulunan 6.8 büyüklüğündeki bir deprem, 100 km uzakta gerçekleşecek 7.4 büyüklüğündeki bir depremden çok daha yıkıcı sonuç doğurabilir. Bunun nedeni, sarsıntı enerjisinin şehre ulaşırken neredeyse hiç zayıflamamasıdır. Ayrıca bu yakınlık, deprem uyarı sistemlerinde bir “kör nokta” etkisi yaratır. Uyarı için zaman bırakmaz.
Ana Tehdit 2: Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF)
Eskişehir deprem riski için ikinci büyük tehdit, dolaylı bir kaynak olsa da son derece güçlü bir etkendir: Kuzey Anadolu Fayı (KAF). KAF’ın güney kolu, şehrin yaklaşık 80-100 km kuzeyinde, Bilecik-Bursa sınırları civarında uzanır. Bu fayda 7.0 büyüklüğünü aşan bir deprem olursa (veya meydana gelirse), Eskişehir şiddetli bir sarsıntı yaşar.
Eskişehir Deprem Riski: 1999 Gölcük Depremi: En Açık Uyarı
KAF tehlikesinin en somut örneği 1999 Gölcük Depremi’dir. Depremin merkezi Kocaeli olsa da Eskişehir’e 120 km mesafedeydi. 7.6 büyüklüğündeki bu sarsıntıyı Eskişehir’de çok şiddetli hissettik. Nitekim deprem zayıf zemindeki binaları tamamen yıktı. Bu binalar mühendislik hataları taşıyordu. Olay, KAF tehlikesinin ne kadar gerçek olduğunu gösterdi. Ayrıca, Büyük İstanbul Depremi de Eskişehir’i benzer ölçüde etkileyecektir.
Tarihsel Felaket: 1956 Eskişehir Depremi
Tarih, Eskişehir deprem riski konusunda açık bir uyarı niteliği taşıyor. Nitekim, 20 Şubat 1956’da, merkez üssü Eskişehir olarak belirlenen, 6.4 (Mw) büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti. Ayrıca bu sarsıntı, doğrudan Eskişehir Fay Zonu üzerinde meydana geldi.
Orta büyüklükte bir deprem olmasına rağmen, bu sarsıntı Eskişehir’in merkezini ve köylerini felç etti. 1.300’den fazla yapı ya tamamen yıkıldı ya da ciddi derecede zarar gördü. Güncel kayıtlara göre, özellikle zemin katları dükkan olarak kullanılan yığma binalar ve alüvyon zeminde yoğun hasarlar meydana geldi. Bu tarihî deprem, Eskişehir deprem riski için temel tehdit kaynağının yerel faylar olduğunu gösterdi. Şehrin zemin yapısının bu tehlikeyi ne kadar artırdığını acı bir şekilde ortaya koydu.
En Kritik Faktör: Eskişehir Ovası’nın Zemin Yapısı
Uzmanlar, Eskişehir deprem riski için en kritik faktörün, şehir altındaki zemin yapısı olduğunu vurguluyor. Şehir, Porsuk Çayı’nın oluşturduğu geniş alüvyon ova üzerine konumlanmıştır.
- Sağlam Zeminler (Tepeler): Şehrin güneyinde, Odunpazarı’nın yükselen bölümleri Neojen kayaçlarından oluşan sağlam bir zemine yayılmıştır. Öte yandan, modern genişleme alanları — Tepebaşı, Odunpazarı’nın oval kısımları, Akarbaşı ve Vişnelik — tamamen alüvyon tabakaları (ZD ya da ZE zemin sınıfı) üzerine kuruludur.
Eskişehir Deprem Riski: Zemin Büyütmesi (Amplifikasyon) Etkisi
Yumuşak alüvyonik tabakalar, deprem dalgalarını bir hoparlörün sesi yükseltmesi gibi güçlendirir. Ana kayada ölçülen bir birimlik titreme, bu zeminlerde beş ila on kat daha yoğun bir sarsıntıya dönüşebilir. Dalganın genliği (sallantı mesafesi) ve titreşim süresi de uzar.
Eskişehir Deprem Riski: Zemin Sıvılaşması (Likifaksiyon) Riski
Alüvyon ovalarda göz ardı edilemeyecek bir başka büyük tehlike daha var: zeminin sıvılaşması. Porsuk Çayı’nın kenarına yakın bölgelerde yeraltı suyu seviyesinin oldukça yüksek olması, bu sorunu tetikliyor. Şiddetli bir sarsıntı gerçekleştiğinde, suyla doymuş, incecik kumlu toprak aniden taşıma gücünü yitirir. Neredeyse bir sıvı gibi akmaya başlar. Sonuç olarak, binalar ya zemine gömülür ya da yan yatarak devrilir. İşte bu, Eskişehir deprem riski düşünüldüğünde ortaya çıkabilecek en yıkıcı senaryolardan biridir.
Eskişehir’in Yapı Stoğu: Asıl Risk Binalarda
Tehlikeli fay hatları, kırılgan zemin ve çürük binaların birleşimi, bu birleşim, Eskişehir deprem riskini felaket boyutuna çıkarır. Eskişehir’deki yapıların büyük bir kısmı 1999 depreminden önce inşa edilmiştir. Bu eski binaların birçoğunda mühendislik eksiklikleri sıkça rastlanıyor:
1. 1999 Öncesi Binalar ve Mühendislik Hataları
Düşük Beton Kalitesi: Eski binalarda kullanılan beton, C10-C15 gibi düşük dayanım sınıflarına sahiptir. Günümüz standartlarının çok gerisinde kalıyor.
- Korozyon (Paslanma): Deniz kenarında olmamasına rağmen, nem ve yeraltı suyu gibi ortam koşulları, bodrum katlarındaki demirlerde paslanma yoluyla bir zayıflamaya yol açabilir.
- Tasarım Hataları: “Yumuşak kat” (zemin katı dükkan, galeri) ve “kısa kolon” gibi tasarım kusurları, sarsıntı sırasında beklenmedik göçmelere yol açabiliyor. 6 Şubat’ta yıkılan yapıların büyük bir kısmı bu tipteydi. Eskişehir’in merkezinde (özellikle İki Eylül, Hamamyolu ve Sivrihisar Caddesi) bu tür binaların sayısı dikkat çekici derecede yüksektir.
2. Tarihî Miras ve Yığma Yapılar
Eskişehir deprem riski, şehrin eşsiz tarihî mirasını da tehdit ediyor. Odunpazarı’nın sokaklarındaki eski konaklar, büyük ölçüde ahşap bir çerçeveye oturmuştur. Bu konaklar, büyük ölçüde ahşap çerçeveli ve kerpiç dolgulu yığma teknikleriyle inşa edilmiş yapılardır. Ne var ki, bu tür binalar yatay sarsıntılara karşı son derece savunmasızdır. 1956 depreminde aynı nitelikteki birçok ev hasar görmüştü. 1956 depreminde aynı nitelikteki birçok ev hasar görmüş ve bu durum derin izler bırakmıştı. Bu değerli mirası korumak için, ona özgü sismik güçlendirme yöntemlerine başvurmalıyız. Öte yandan, geleneksel restorasyon yaklaşımları ise tarihî dokuya zarar verme ihtimalini barındırıyor.
Kritik Altyapı Riski: OSB, Ulaşım ve Üniversiteler
Eskişehir’deki deprem tehlikesi yalnızca konutları ve tarihi yapıları hedef almakla kalmıyor. Şehrin kritik altyapısı da aynı riskin gölgesindedir.
- Sanayi (OSB): Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi (EOSB), Türkiye’nin en büyük sanayi sitelerinden birini temsil eder. Bu alandaki pek çok tesis, alüvyal zemine kuruludur. Geniş açıklıklı çatıları, ağır vinçleri ve prefabrik yapıları, depreme karşı hassas bir yapıyı ortaya koyar. Bu nedenle, bölgenin dayanıklılığını artırmaya yönelik endüstriyel güçlendirme çalışmaları hayati bir öneme sahiptir.
- Ulaşım: Eskişehir, Yüksek Hızlı Tren (YHT) ağının ana kavşak noktalarından biridir. Otoyol köprüleri ve viyadükler de hayati öneme sahiptir. Bu ulaşım ağlarının depreme maruz kalıp zarar görmesi, yalnızca Eskişehir’i değil, ülkenin lojistik sistemini de felç eder.
- Üniversiteler: Eskişehir, adeta bir öğrenci şehridir. Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) kampüsleri, on binlerce öğrenciyi barındırıyor. Bu kampüs binaları ve yurtların deprem güvenliği, Eskişehir deprem riski yönetiminde en öncelikli konulardan biri olmalıdır.
Çözüm Yolları: Zemin Odaklı Kentsel Dönüşüm ve Güçlendirme
Eskişehir’in deprem tehlikesini gördüğümüzde, panik havasına kapılmak yerine bilimsel çözümler peşinde koşmalıyız. Bu bağlamda, sakinler binalarının sağlamlığını dikkatle gözden geçirmelidir. Gerekli güvenlik önlemlerinin yeterliliğini sorgulamalıdır.
1. Zemin Odaklı Kentsel Dönüşüm
Kentsel dönüşüm (yıkıp yeniden yapma) en kalıcı çözüm olarak öne çıkıyor. Ancak bu sürecin, zeminin gerçek koşullarını göz ardı etmemesi gerekiyor. Yetkililer, Porsuk Ovası gibi riskli bölgelerin imar planlarını bir kez daha değerlendirmelidir. Sıvılaşma tehlikesi taşıyan ZE zeminlerde yüksek katlı binaların yapılmasına izin verilmemelidir. Şehir, daha sağlam kabul edilen güney yamaçlarına doğru planlı bir şekilde ilerlemelidir. Ayrıca, Eskişehir Fay Zonu’nun yüzey kırığı hattı üzerine (fay sakınım bandı) kesinlikle yapı inşa edilmemelidir.
2. Riskli Bina Tespit Süreci
Vatandaşların “Riskli Bina Tespiti” yaptırması gerekir. Uzman mühendisler binadan karot alarak beton kalitesini ölçer. Donatı tespit cihazlarıyla da demir donatının durumunu incelerler. Zemin etüdüyle zeminin sınıfı ve sıvılaşma riski belirlenir. Bu analizlerin sonucunda binanın deprem karnesi ortaya çıkar.
3. Yapısal Güçlendirmenin Önemi: Neden Karbon Fiber?
Kentsel dönüşüm (veya şehir yenileme) girişimleri çoğu zaman hem zaman alır hem de yüksek maliyetlidir. Oysa deprem beklemez (veya depremin ne zaman olacağı belirsizdir). İşte bu yüzden, binaların yapısal güçlendirilmesi, sürecin en hızlı ve en etkili çözüm olarak kendini gösteriyor.
Eskişehir Deprem Riski: Eskişehir Zeminine Karbon Fiberin Uyumu
Geleneksel beton mantolama, binanın ağırlığını artırarak Eskişehir deprem riski taşıyan, alüvyon yapısı itibarıyla zayıf zemine ekstra bir yük bindiriyor. Bu ek baskı, sıvılaşma riskinin daha da tırmanmasına yol açıyor.
Karbon fiber (CFRP) güçlendirme sistemi ise yapıya hiçbir ek ağırlık yüklemez. Çünkü kullanılan malzeme aşırı derecede hafiftir. Uzman ekibimiz, kolon ve kirişleri karbon fiber kumaşlarla sararak binanın deprem direncini kayda değer ölçüde artırır.
- Hafiftir: Zayıf zeminler (özellikle Porsuk Ovası) için harika bir çözüm sunar. Binanın sismik kütlesine ek bir yük getirmez.
- Hızlı ve Temiz: Ekiplerimiz, bir binayı (ev, ofis, fabrika ya da yurt) boşaltmaya gerek kalmadan, gürültü ve moloz bırakmadan uygulamayı çabuk bitirir. Bu sayede yaşam ya da üretim akışı kesintiye uğramaz.
- Yüksek Mukavemetlidir: Çelikten birden fazla kat daha dayanıklıdır. “Yumuşak kat” problemini, mimari bütünlüğü bozmadan etkili bir şekilde çözer.
- Tarihi Eserlere Uygun: Odunpazarı’ndaki yığma tarihi evlerin dokusunu bozmadan güçlendirmek için en uygun çözümdür.
Kısaca, Eskişehir deprem riski tehdidine karşı karbon fiber, zemine zarar vermeden, hızla uygulanabilen bir alternatif oluşturuyor.
Eskişehir Deprem Riski: Bireysel Hazırlık ve Afet Bilinci
Eskişehir deprem riski sadece binaların güçlendirilmesiyle sınırlı kalmaz. Bireylerin de önceden hazırlıklı olması aynı derecede büyük bir önem taşır.
Sonuç: Eskişehir Deprem Riski Yönetilebilir Bir Gerçektir
Sonuç olarak, Eskişehir deprem riski “düşük” değildir. Ele alınması zorunlu, ciddi bir tehdit olarak görülmelidir. “Güvenli şehir” algısı ise gerçek dışıdır. Şehir, hem yerel Eskişehir Fay Zonu (EFZ) hem de komşu Kuzey Anadolu Fayı (KAF) tarafından tehdit altındadır. 1956 ve 1999 depremleri bu gerçeğin en açık kanıtlarıdır. Porsuk Ovası’nın kırılgan zemin yapısı (büyütme ve sıvılaşma potansiyeli) ve eski yapı stoğunun (yumuşak kat) varlığı, tehlikeyi daha da şiddetlendirmektedir. Bu yüzden panik yerine bilime dayanmak gerekir. Vatandaşların binalarını inceletmesi elzemdir. Riskli binaların dayanıklılığını artırmak amacıyla, karbon fiber gibi modern tekniklerle yapısal güçlendirme yapılmalıdır. Ya da zemin odaklı kentsel dönüşüm bir an önce hayata geçirilmelidir. Eskişehir deprem riski ile birlikte var olmak, toplumun hem dirençli hem de bilinçli bir tutum sergilemesini zorunlu kılar.
Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

