Türkiye; jeolojik konumu ve tektonik evrimi gereği, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya sistemi üzerinde yer almaktadır. Bu coğrafi gerçeklik, ülkenin hemen her bölgesini etkileyerek farklı seviyelerde sismik tehlike ile karşı karşıya bırakmaktadır. Orta Anadolu Bölgesi’nin merkezinde yer alan Kırşehir, kamuoyunda genellikle “deprem açısından güvenli bir liman” olarak algılanmaktadır. Ancak tarihsel deprem kayıtları ve aktif fay haritaları gibi yerbilimsel veriler, bu algının yanıltıcı olabileceğini açıkça göstermektedir. Bu veriler, tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kırşehir deprem riski; hem şehir sınırları içindeki aktif fay zonları hem de yakın çevresindeki devasa kırık sistemlerinin etkisi altında şekillenen karmaşık bir olgudur. Yerbilimciler Kırşehir’in tektonik yapısını sert ve yaşlı bir kayaç bloğu üzerinde tanımlasa da, bölgedeki deformasyonlar devam etmektedir. Bloğun kenarlarındaki ve içindeki deformasyonlar, sismik potansiyel üretmeye devam etmektedir.
Deprem, engellenmesi mümkün olmayan bir doğa olayıdır. Ancak depremin bir afete dönüşmesi; insan eliyle yapılan hazırlıklar, yapı kalitesi ve doğru yerleşim stratejileri ile engellenebilir. Kırşehir, 1938 yılında yaşadığı ve büyük yıkıma neden olan depremle sismik hafızasını oluşturmuştur. Ancak aradan geçen uzun zaman hafızanın zayıflamasına neden olabilir. Bilim insanları, bölgedeki fayların enerji biriktirme hızını ve sismik potansiyelini sürekli olarak izlemektedir. Risk analizi; sadece fay hatlarını ve geometrisini değil, aynı zamanda şehir merkezinin zemin yapısını da kapsar. Ayrıca sıvılaşma potansiyeli ve mevcut yapı stoğunun dayanıklılığı da bu analize dahildir. Bütüncül bir yaklaşımı gerektirir. Güvenli bir gelecek inşa etmek için eski, hatalı anlayışları terk etmeliyiz. “Burada deprem olmaz” anlayışı terk edilerek, “her an deprem olabilir” bilinciyle ve mühendislik biliminin ışığında gerekli önlemler alınmalıdır.
Kırşehir’in Tektonik Konumu ve Etkileyen Faylar
Kırşehir, jeolojik literatürde “Kırşehir Bloğu” veya “Kırşehir Masifi” olarak bilinen yapının üzerinde yer almaktadır. Bu durum, şehrin bazı bölgelerinde zemin büyütmesi açısından avantaj sağlar. Ancak bu masif yapı, çevresindeki aktif fay sistemlerinden izole değildir. Şehrin deprem tehlikesini belirleyen en önemli unsurların başında “Seyfe Fay Zonu” gelir. İl merkezinin kuzeydoğusunda yer alan yaklaşık 25-30 km uzunluğundaki bu fay zonu, sağ yanal ve normal bileşenli bir karakter gösterir. Bu fay “diri fay” sınıfındadır. Yani son 10.000 yıl içinde hareket etmiştir. Gelecekte de deprem üretme potansiyeline sahiptir.
Ayrıca bölgeyi etkileyen diğer önemli tektonik unsurlar arasında “Salanda Fayı” ve “Keskin Fayı” bulunur. Kırşehir’in kuzeybatısında yer alan Keskin Fayı, 1938 depreminin kaynağı olarak gösterilen sistemin bir parçasını oluşturur. Bununla birlikte Türkiye’nin en büyük deprem kaynağı olan Kuzey Anadolu Fay Hattı, Kırşehir il sınırlarının yaklaşık 90-100 km kuzeyinden geçer. KAF üzerinde gerçekleşen 7 ve üzeri büyüklükteki bir deprem, Kırşehir’de hissedilir sarsıntıları tetikler. Bu sarsıntılar, özellikle zayıf zemin üzerindeki yüksek katlı binalarda hasar oluşturur. Şehrin batısında yer alan Tuz Gölü Fay Zonu da bir diğer önemli sismik kaynaktır. Kırşehir deprem riski bu yerel ve bölgesel fayların etkileşimidir. Karmaşık etkileşimler sonucu ortaya çıkan bu tehdit, uzmanlar tarafından sürekli izlenmektedir.
1938 Kırşehir-Keskin Depremi: Tarihsel Bir Uyarı
Bir bölgenin deprem riskini anlamanın en iyi yolu, tarihsel hafızayı tazelemektir. Kırşehir ve çevresi, tarih boyunca çeşitli büyüklüklerde depremlere sahne olmuştur. Bunların en yıkıcısı; 19 Nisan 1938 tarihinde meydana gelen ve büyüklüğü 6.6 olarak tahmin edilen depremdir. Depremin merkez üssü, o dönemde köy statüsünde olan Akpınar ilçesi yakınlarıdır. Teknik literatür, bu depremi “Akpınar Depremi” veya “Kırşehir-Keskin Depremi” olarak tanımlar. Bölgede büyük bir yıkıma yol açan felakette; yüzlerce insan hayatını kaybetmiş ve binlerce bina hasar görmüştür.
1938 depremi, “deprem olmaz” denilen Orta Anadolu bölgelerinde bile büyük sarsıntıların yaşanabileceğini kanıtlar niteliktedir. Bu durum, bölgedeki riskin en somut örneğidir. Deprem sırasında kilometrelerce uzanan yüzey kırıkları ve zemin deformasyonları meydana gelmiştir. Can kaybının artmasındaki en büyük etken, o dönemdeki yapıların kerpiç ve yığma taş olmasıydı. Bugün betonarme yapıların çoğunlukta olduğu Kırşehir’de, benzer büyüklükteki bir depremin etkileri farklı olacaktır. Ancak 1938 depremi, sismik risk gerçeğini asla unutmamamız gerektiğini hatırlatan acı bir tecrübedir. Yerbilimciler; ilgili fay segmentlerinin ve komşu segmentlerin gerilim durumunu analiz ederek geleceğe dair projeksiyonlar yapar.
Seyfe Fay Zonu ve Sismik Potansiyel
Kırşehir şehir merkezine en yakın aktif tehdidi Seyfe Fay Zonu oluşturur. Seyfe Gölü havzasının oluşumunda da etkili olan bu tektonik yapı, şehrin kuzeydoğusundan güneybatıya doğru uzanır. Parçalı yapıdaki bu fay zonu, tek seferde kırılır veya enerjisini segmentler halinde boşaltır. Yapılan paleosismolojik çalışmalar bu fayın geçmişte yüzey kırığı oluşturan depremler ürettiğini göstermektedir. Uzmanlar Seyfe Fayı’nın potansiyelini değerlendirir. Uzmanlar, fayın 6.0 ile 6.5 büyüklüğünde bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu değerlendirmektedir.
Şehir merkezinin bu faya olan yakınlığı sarsıntının hissedilmesine neden olacaktır. Fayın şehir merkezine yaklaşık 15-20 km olan yakınlığı, sarsıntının çok şiddetli hissedilmesine neden olacaktır. Fayın hareketi, Seyfe Gölü çevresindeki tarım ve yerleşim arazilerinde zemin sıvılaşması riskini tetikler. Risk analizlerinde, Seyfe Fayı’nın aktivitesi birincil öncelik olarak ele alınmaktadır. Büyüklüğü 3.0 ve altı olan mikro deprem aktiviteleri; fayın aktif olduğunu ve stres biriktirmeye devam ettiğini göstermektedir. Tasarım prosedürleri, faya olan mesafe ve olası ivme değerlerini dikkate alarak yeni binaların statik hesaplarını gerçekleştirir.
Kırşehir Deprem Riski: Zemin Yapısı ve Zemin Büyütmesi
Depremin yıkıcı etkisini belirleyen en önemli faktörlerden biri, binanın üzerine oturduğu zemindir. Kırşehir’in zemin yapısı iki farklı karakter gösterir. Şehrin eski yerleşim yerleri ve yüksek kesimleri; genellikle Kırşehir Masifi’ne ait sağlam mermer, şist ve granitik kayaçlar üzerinde yer almaktadır. Kayalık zeminler, sismik dalgaları sönümleme özelliğine sahiptir. Bu sayede üzerindeki yapılar sarsıntıyı daha az hisseder. Bu bölgeler, yerleşim için en uygun alanlar olarak kabul edilmektedir.
Ancak Kılıçözü Deresi ve yan kollarının oluşturduğu vadi tabanları ile ova kesimleri; “alüvyon” adı verilen genç ve gevşek çökellerden oluşur. Kum, kil ve çakıl karışımından meydana gelen bu zeminler, deprem dalgalarını büyütme (zemin büyütmesi) özelliğine sahiptir. Alüvyon zeminler, kayalık zeminlere kıyasla sarsıntı şiddetini iki veya üç kat daha fazla artırır. Kırşehir’in yeni gelişim alanlarının bir kısmı ve sanayi bölgeleri, bu tür zeminler üzerinde yer almaktadır. Risk değerlendirmesinde, parsel bazında detaylı zemin etütlerinin yapılması hayati önem taşır. Yönetmelikler, yumuşak zeminlerde yapılacak binalar için kazıklı temel veya zemin iyileştirme yöntemlerini zorunlu kılar.
Kırşehir Deprem Riski: Sıvılaşma Riski ve Yeraltı Suyu
Alüvyon zeminlerin barındırdığı bir diğer büyük tehlike, “sıvılaşma” riskidir. Deprem sarsıntısı sırasında; yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu kumlu ve siltli zeminler taşıma kapasitesini kaybeder. Bunun sonucunda zemin sıvı gibi davranmaya başlar. Bu durum, binaların zemine batmasını, yan yatmasını veya temellerinin boşa çıkmasını tetikler. Kırşehir’de özellikle Seyfe Ovası ve akarsu yataklarına yakın bölgelerde, yeraltı su seviyesi yüzeye yakındır. Bu bölgelerdeki yapılaşmalarda sıvılaşma riski mutlaka analiz edilmelidir.
Sıvılaşma riskini bertaraf etmek için zemin iyileştirme projeleri yürütülür. Bu projelerde jet grout, taş kolon veya derin karıştırma gibi teknikler uygulanır. Ayrıca temel tipinin radye (bütün) temel olarak seçilmesi, farklı oturmaların önüne geçerek yapıyı korur. Deprem risk haritaları, sıvılaşma potansiyeli olan alanları işaretler ve yönetmelikler, bu verilere göre imar koşullarını düzenler. “Kötü zemin yoktur, iyileştirilmemiş zemin vardır” prensibiyle hareket etmek, güvenli yapılaşmanın anahtarıdır.
Kırşehir Deprem Riski: İlçe Bazlı Risk Değerlendirmesi
Kırşehir’in ilçeleri farklı risk profillerine sahiptir. İlçeler; fay hatlarına olan mesafeleri ve zemin yapıları nedeniyle farklı risk profillerine sahiptir. Bu farklılıklar, yerel yönetimlerin alması gereken önlemleri şekillendirir.
- Kırşehir Merkez: Merkez, sağlam kayalık zeminlerin yanı sıra riskli alüvyon alanları da barındırır. Seyfe Fayı’na yakınlığı ve yapı yoğunluğu nedeniyle orta-yüksek risk grubundadır.
- Akpınar: 1938 depreminin merkez üssü olan ilçe, Kuzey Anadolu Fay Hattı’na en yakın yerleşimlerden biridir. Ayrıca yerel fayların etkisi altındadır. Zemin yapısının çeşitliliği risk analizini karmaşıklaştırır.
- Kaman: Kırşehir Masifi üzerinde yer alan ilçe, zemin yapısı açısından avantajlıdır. Ancak yerel kırıklar, ilçeyi etkileme potansiyelini taşır.
- Mucur: Seyfe Fay Zonu’nun güney ucunda yer alan ilçe, sismik açıdan dikkat edilmesi gereken bir bölgedir. Ayrıca yeraltı şehirleri gibi tarihi yapıların varlığı, zemin stabilitesi açısından ek bir risk parametresi oluşturur.
- Çiçekdağı: Kuzey Anadolu Fayı ve Yozgat-Yerköy fay zonuna yakınlığı nedeniyle, ilin en riskli ilçelerinden biri olarak kabul edilir. Bölgedeki deprem ivme değerlerinin yüksek olması öngörülmektedir.
- Boztepe: Seyfe Gölü havzasına bakan konumu ve tarımsal arazilerin yoğunluğu; zemin büyütmesi ve sıvılaşma risklerini gündeme getirir.
- Akçakent: Kuzeyde yer alması ve KAF’a yakınlığı, ilçenin sismik tehlike değerini artırır. Dağlık yapısı, heyelan riskini de tetikler.
Yapı Stoğu ve Kentsel Dönüşüm İhtiyacı
Bir şehrin deprem riskini belirleyen en önemli faktör, mevcut yapı stoğunun kalitesidir. Kırşehir’de yapılaşma son 20 yılda hız kazanmıştır. Modern binaların sayısı artmıştır. Ancak şehir merkezi ve eski mahallelerde çok sayıda bina bulunmaktadır. Bu binalar; 1999 öncesi yönetmeliklere göre yapılmış, mühendislik hizmeti almamış veya malzeme kalitesi düşüktür. Bu binalar olası bir depremde en zayıf halkayı oluşturur. Düşük kaliteli beton, korozyona uğramış donatı ve hatalı tasarımlar bina güvenliğini tehdit eder.
Kentsel dönüşüm Kırşehir deprem riski ile mücadelede en etkili araçtır. İl Müdürlüğü ve Belediye iş birliğiyle; riskli yapıların tespiti ve yenilenmesi çalışmaları yürütülmektedir. Bağbaşı, Yenice ve Kervansaray mahallelerindeki dönüşüm projeleri, şehrin çehresini değiştirirken güvenliği de artırmaktadır. C30 ve üzeri beton kullanımı, nervürlü demir zorunluluğu ve yapı denetim sisteminin sıkı işlemesi; güvenli yapılaşma adına olumlu gelişmelerdir. Dönüşümün sadece bina bazlı değil bölgesel bazlı yapılması, altyapının da yenilenmesini sağlar.
İkincil Afetler: Heyelan ve Kaya Düşmesi
Kırşehir’in bazı bölgeleri, özellikle Kızılırmak vadisi ve dağlık kesimler, deprem anında ikincil afet riski taşımaktadır. Şiddetli bir sarsıntı, dik yamaçlardaki dengesi bozulmuş toprak ve kaya kütlelerini tetikler. Depremin tetikleyeceği heyelanlar, yolların kapanmasına ve yerleşim yerlerinin zarar görmesini tetikler. Özellikle yağışlı mevsimlerde toprağın suya doyması, heyelan riskini artırmaktadır.
Kaya düşmesi riski, özellikle dik kayalıkların eteğine kurulmuş evleri ve yolları tehdit eder. Jeoloji mühendisleri tarafından belirlenen riskli bölgelerde; çelik ağlar, bariyerler veya istinat duvarları ile önlem alınır. Risk planlamasına; sadece bina yıkımları değil, jeomorfolojik riskler de mutlaka dahil edilmelidir. Afet lojistiği planlaması, sürdürülebilirlik için alternatif ulaşım rotalarını belirler.
Sanayi ve Kritik Tesislerin Güvenliği
Kırşehir, organize sanayi bölgeleri ve fabrikalarıyla gelişmekte olan bir sanayi kentidir. Sanayi tesislerinin deprem güvenliği son derece kritiktir. Bu güvenlik önlemleri, ekonomik kayıpların yanı sıra kimyasal sızıntı ve yangın gibi ikincil felaketleri de önler. Özellikle Petlas lastik fabrikası ve kimyasal depolama alanları gibi büyük tesisler bu konuda dikkatle ele alınmalıdır. Bu sebeple, söz konusu tesislerin sismik performans analizleri düzenli olarak yapılmalıdır. Enerji nakil hatları, doğal gaz boru hatları ve trafo merkezleri de depreme karşı dayanıklı olmalıdır.
Hastane, okul, itfaiye ve emniyet binaları gibi kritik tesislerin; deprem sonrası kesintisiz hizmet verebilecek şekilde tasarlanması veya güçlendirilmesi gerekir. Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve diğer kamu binaları, ilgili standartlara göre denetlenmektedir. Risk yönetiminde, şehrin “sinir sistemi” olan altyapının işlevselliği önceliklendirilmektedir.
Kırşehir Deprem Riski: AFAD ve Acil Durum Yönetimi
AFAD Kırşehir İl Müdürlüğü, şehri olası bir depreme hazırlamak amacıyla İl Afet Risk Azaltma Planı kapsamında çalışmalarını aralıksız yürütmektedir. Yürütülen bu plan dahilinde; öncelikle toplanma alanları belirlenerek, akabinde barınma merkezleri ve lojistik depolar hazırlanır. Bununla birlikte, AFAD; kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile koordineli bir şekilde düzenli tatbikatlar yaparak hazırlık seviyesini sürekli test eder.
Öte yandan, toplumsal bilinçlenme afet yönetiminin hiç şüphesiz temel taşıdır. Bu bağlamda okul, iş yeri ve halk eğitim merkezlerinde eğitimler verilmektedir. Bu eğitimler, vatandaşların afet anında doğru davranış biçimlerini öğrenmesini sağlar. Ayrıca, her hanenin deprem çantası hazırlaması, eşyalarını sabitlemesi ve aile afet planı yapması şiddetle teşvik edilmektedir. Zira, bilinçli bir toplum, deprem riski karşısında can kaybını azaltan en büyük faktördür. Son olarak, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi de bilimsel araştırma ve projelerle sürece önemli bir akademik destek sağlar.
Kırşehir Deprem Riski: Mühendislik ve Bilimsel Yaklaşım
Güvenli bir şehir inşa etmenin yolu, hiç şüphesiz bilim ve mühendislikten geçer. Bu doğrultuda, üniversitenin ilgili bölümleri; yerel zemin koşulları, aktif faylar ve yapı stoğunu inceleyen kapsamlı akademik çalışmalar yürütmektedir. Yürütülen bu çalışmalar, yerel yönetimlere bilimsel veri sağlar ve böylece doğrudan kentsel planlamaya yön verir. Ayrıca, TÜBİTAK ve MTA projeleri, bölgenin yer altı yapısını daha detaylı haritalar.
Uygulama aşamasında ise, inşaat mühendisleri statik hesaplamalarda güncel “Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği” esaslarını titizlikle uygular. Zira, zemin etüdü raporları inşaatın en önemli aşaması olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, denetim firmalarınca sıkı bir kontrolü sağlanır. Buna ek olarak, hazır beton kullanımı, standart dışı üretimi engelleyerek kaliteyi garanti altına alır. Sonuç olarak, Kırşehir halkı şehrin jeolojik gerçeklerini bilimsel verilerle öğrendikçe, artık daha rasyonel ve güvenli yaşam alanları talep etmektedir.
Kırşehir Deprem Riski: Gelecek Projeksiyonları ve Sonuç
Bilimsel veriler, Anadolu coğrafyasındaki tektonik hareketliliğin devam edeceğini göstermektedir. Kırşehir, 1. derece deprem bölgesi kadar yüksek risk taşımasa da, “deprem olmaz” denilebilecek bir bölge değildir. Çevredeki aktif faylar ve zemin özellikleri, şehri her zaman hazırlıklı olmaya zorlamaktadır. Deprem; zamanı önceden bilinemeyen, ancak yeri ve olası etkileri öngörülebilen bir doğa olayıdır.
Sağlam zemin üzerine, doğru mühendislik ve kaliteli malzeme ile inşa edilmiş binalar depreme karşı en büyük güvencedir. Kentsel dönüşümün hızlanması, yapı denetimi ve toplumsal bilincin artması; Kırşehir’i daha güvenli bir geleceğe taşıyacaktır. Bölgedeki sismik tehlike, yönetilebilir bir risk unsurudur. Geçmişten ders alarak ve bilimin ışığında atılan her adım hayat kurtarır. Unutulmamalıdır ki can kayıplarına neden olan asıl faktör deprem değil, ihmal ve tedbirsizliktir. Güvenli, huzurlu ve sağlam bir Kırşehir için bugünden harekete geçmek toplumsal bir sorumluluktur.
Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

