Van, Doğu Anadolu’nun en büyük ve tarihî açıdan en eski şehirlerinden biridir. Aynı zamanda Van Gölü’nün büyüleyici manzarasıyla bir turizm ve kültür başkenti konumundadır. Ancak bu kadim şehir, 23 Ekim 2011’de meydana gelen büyük felaketle sarsılmıştı. O deprem, Van deprem riski konusunun bir teoriden ibaret olmadığını, acı bir gerçek olduğunu tüm Türkiye’ye gözler önüne serdi. Uzun yıllar boyunca, Van’ın Doğu Anadolu Fayı’na (DAF) nispeten uzakta olduğu gerekçesiyle deprem riski düşük kabul edilirdi. 2011 depremi ise tehlikenin çok daha yakın ve farklı bir kaynaktan geldiğini ortaya koydu. Van’ın deprem tehlikesi, Arap levhasının kuzeye doğru sıkışmasıyla ortaya çıkan Bitlis-Zagros Bindirme Kuşağı (GAB) gibi geniş bir tektonik yapıdan ve bu yapının tetiklediği yerel fay sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Özetle, bu metin Van deprem riski konusunu bilimsel veriler, tarihsel depremler, zemin özellikleri ve modern güçlendirme çözümleri bağlamında ayrıntılı bir biçimde inceliyor.
Tektonik Konum: Van Neden Riskli Bir Bölge?
Van’ın deprem tehlikesi, bölgenin karmaşık yerbilimsel yapısından doğuyor. Van Gölü ve çevresi ise üç büyük levhanın çarpıştığı bir buluşma alanı olarak öne çıkıyor:
- Arap Levhası (Güneyden): Sürekli olarak kuzeye doğru bir yol alıyor.
- Avrasya Levhası (Kuzey yönünden): Bu hareketi engelleyerek güçlü bir direnişle yanıt verir.
- Anadolu Levhası (Batı): Sıkışma baskısı nedeniyle batıya doğru hareket eder.
Bu yüzden Van, Doğu Anadolu Fayı (DAF) ve Kuzey Anadolu Fayı (KAF) gibi yanal atımlı fayların tersine, sıkışma (kompresyon) rejiminin tam kalbinde konumlanıyor. Arap Levhası’nın Avrasya Levhası üzerindeki baskısı, Bitlis-Zagros Bindirme Kuşağı’nı (GAB) meydana getiriyor. Dolayısıyla Van deprem riski, bu sıkışmadan ortaya çıkan ters fay (thrust fault) ve bindirme faylarından kaynaklanıyor. Bu tip faylar, 6 Şubat 2023 Elbistan depreminde görüldüğü gibi, son derece yıkıcı sarsıntılar üretebiliyor.
“Güvenli Bölge” Algısı ve Güncel Deprem Haritaları
2018’de AFAD, yeni Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nı (TDTH) duyurmuştur. “Bölge” sistemini tamamen kaldırmıştı. Artık harita, her bir parselle ilgili “En Büyük Yer İvmesi” (PGA) değerini gösteriyor. Yeni haritada Van’ın PGA (ivme) değerleri İstanbul ya da İzmir’e göre daha düşük değildir. Aksine, Çaldıran ve Van merkezi gibi bölgeler yüksek ivme alanları olarak işaretlenmiştir. Ayrıca bu harita, zemin koşullarını hesaba katmadan sadece ana kayadaki beklenen sarsıntıyı gösteriyor. Bu yüzden “güvenli” algısı artık bilimsel temelden yoksundur. Van deprem riski, düşük bir tehlike olarak değil, yüksek bir tehlike olarak tanımlanmalıdır.
Ana Tehdit 1: 2011 Depreminin Kaynağı (Van Fayı / Gevaş Fayı)
23 Ekim 2011’de yaşanan 7.2 (Mw) büyüklüğündeki deprem, Van deprem riski için bir milat oldu.
2011 Van-Erciş Depremi’nin Bilançosu
Yıkımın gölgesi, 600’ü aşkın can kaybı ve binlerce binanın ya tamamen yıkılması ya da ağır hasar almasıyla uzandı. En büyük tahribat, Erciş ilçe merkezinde ve Van şehir merkezinde (özellikle Alaköy ve Bostaniçi) yoğun bir biçimde hissedildi.
- Tetiklenen Deprem (9 Kasım): İlk şokun üzerinden yalnızca 17 gün geçmişken, 9 Kasım 2011’de Edremit odaklı ve 5.6 Mw büyüklüğünde yeni bir deprem sarsıntısı gerçekleşti. Bu kez, önceki sarsıntıda zaten yorulmuş ve ağır hasar almış yapıların birer birer çöküşüne yol açtı. Şehir merkezinde bulunan Bayram Oteli ile Aslan Oteli, ikinci depremde tam anlamıyla harabeye döndü. Olay, zarar görmüş binalara adım atmanın ne kadar ölümcül bir risk taşıdığını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
- Ders: 2011 depremi, Van deprem riski için sadece büyük faylara değil, yerel ve göl içindeki ters faylara da odaklanılması gerektiğini kanıtladı.
Ana Tehdit 2: Çaldıran Fayı
Van deprem riski, yalnızca 2011’deki sarsıntıyı tetikleyen fayla sınırlı değildir. Bölgenin en uzun ve bir o kadar da ölümcül kırılma hatlarından biri, Van’ın kuzeydoğusundaki Çaldıran Fayıdır. Bu fay, KAF’ın güneydoğuya doğru uzanan bir uzantısı gibi davranır. Sağ yanal kayma eğilimli, atımlı bir doğrultuya sahiptir.
Van Deprem Riski: 1976 Çaldıran Felaketi (Mw 7.5)
24 Kasım 1976’da Çaldıran Fayı’nda Mw 7.5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu sarsıntı, Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak uzun süre hatırlanacak.
- Yıkım: Deprem, 3.840 can alırken, 100 kilometrenin üzerine uzanan bir yüzey kırığı da yarattı.
- Hava Koşulları: Felaketi büyüten şey, depremin kış aylarında ($-17^\circ C$) meydana gelmesiydi.
- Bina Tipi: Yıkımın bu denli büyük olmasının temel nedeni, bölgede hâkim olan yapı stoğunun kerpiç ve yığma taş gibi dayanaksız malzemelerden oluşmasıydı. Bu tip binalar deprem karşısında tamamen savunmasız kalıyordu.
Kısacası, 1976 Çaldıran depremi, Van deprem riski için sismik tehlikenin ne kadar yüksek olduğunu somut bir örnekle gözler önüne seriyor. Özellikle yetersiz yapı stoğu ile birleştiğinde, bu sismik tehlikenin nasıl büyük bir felakete dönüşebileceğini açıkça gösteriyor. Bu fay hâlâ aktif olup, sürekli enerji biriktirerek bir sonraki sarsıntıya hazırlanıyor.
Ana Tehdit 3: Başkale Fayı ve GAB Kuşağı
Bölgedeki tektonik hareketlilik yalnızca bu iki fayla sınırlı bir durum değildir. Van’ın güneydoğusunda konumlanan Başkale Fayı da hâlen aktif bir segment olarak işlev görüyor. Bunun yanı sıra, bu fayların temelini oluşturan Bitlis-Zagros Bindirme Kuşağı (GAB), bütün bölgeyi sismik bir tehditle sarıyor. Bu sebeple Van deprem riski çok yönlü bir nitelik kazanıyor.
Gizli Tehlike: Van Gölü Altındaki Riskler
Van deprem riski konuşulurken, gölün de ayrı bir tehlike unsuru olduğu vurgulanmalı. Van Gölü, tektonik bir çöküntü, yani bir graben bölgesidir. Bu da gölün tabanının hâlen aktif fayları barındırdığını gösteriyor. 2011 depremi, gölün altındaki bir faydan kaynaklanmış olmasıyla bu durumu açıkça kanıtlamıştır.
Bu durum iki ek riskin ortaya çıkmasına neden olur:
- Göl Tsunamisi (Seiche): Gölün tabanındaki bir fay kırıldığında su aniden kayar. Bu da Edremit ve Erciş gibi kıyı bölgelerinde “göl tsunamisi” ya da güçlü bir “salınım” (seiche) riski ortaya çıkar.
- Denizaltı Heyelanları: Gölün yamaçları oldukça diktir. Şiddetli bir sarsıntı, bu yamaçlarda su altı heyelanlarını tetikleyebilir.
En Önemli Etken: Van Ovası’nın Zemin Dokusu
Adapazarı ve Antakya’da olduğu gibi Van deprem riski için de temel belirleyici zeminin yapısıdır. 2011 sarsıntısının yıkımının özellikle Erciş ve Van şehir merkezlerinde yoğunlaşması ise tesadüfi bir durum değildir.
Van Deprem Riski: Zemin Büyütmesi (Amplifikasyon)
Van şehir merkezi, Erciş ve Gevaş ilçeleri, Van Gölü’nün eski çökelleri üzerine kuruludur. Nitekim bu yumuşak topraklar, deprem dalgalarını bir hoparlörün sesi gibi yükselterek etkisini beş-on kat artırıyor. Ana kayada yalnızca bir birim olarak ölçülen sarsıntı, bu yüzden bu zeminde beş ila on kat daha güçlü bir titreşim olarak hissedilebiliyor. 2011’de yıkımın bu bölgelerde yoğunlaşması ise tesadüf değildir.
Van Deprem Riski: Zemin Sıvılaşması (Likifaksiyon)
Alüvyon ovaların göz ardı edilemez ikinci tehlikesi, yerin ani sıvılaşmasıdır. Özellikle Van Gölü’nün kıyı şeridinde (Erciş ve Edremit çevresinde) ve akarsu yataklarında bulunan gevşek yapılı, suya doymuş kumlu topraklar, şiddetli bir sarsıntı anında taşıma kapasitelerini hızla kaybeder. Zemin, bir sıvı gibi akışkanlaşarak binaları ya yere gömülmüş ya da yan yatmış hâle getirir. 2011 depreminde Erciş’te bu sıvılaşma izleri net bir biçimde gözlemlenmişti. Olay, Van deprem riski için zemin etüdünün ne denli hayati bir görev olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Riskli Yapı Stoğu: 2011 Neden Yıktı?
Zayıf zemin üzerine çürük binaların eklenmesi, Van deprem riski için durumu felakete sürükler. 2011’de çöken yapıların incelenmesi ise ortak sorunları gün yüzüne çıkardı.
- Yığma ve Kerpiç Yapılar (Kırsal Risk): Kırsal bölgeler ve köylerde, 1976 Çaldıran depreminde olduğu gibi, yığma ve kerpiç binaların sismik darbelere dayanamadığı bir kez daha ortaya çıktı. Bu yapı tipleri, yatay deprem yüklerine karşı tamamen dirençsizdir. 22011 yılında da kırsal alanlardaki büyük yıkımın başlıca nedeni tam da bu dirençsizlikti.
- Betonarme Binalardaki Sorunlar (Merkez): Erciş ve Van şehir merkezlerinde çöküşe uğrayan çok katlı betonarme binalarda önemli mühendislik hataları bulunuyordu.
- Düşük Beton Kalitesi: Yıkılmış binalardan elde edilen karot örnekleri, betondaki dayanımın C10-C15 gibi aşırı düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor.
- Donatı Hataları: En sık rastlanan problemler arasında nervürsüz (düz) demir kullanımı yer alır. Etriye (yatay demir) sıkılaştırmasının ihmal edilmesi ve korozyon (paslanma) da buna dahildir.
- Tasarım Hataları: “Yumuşak kat” (zemin katı dükkan) sorunu 2011 depreminde de yıkımın ana etkenlerindendi. Zemin katlarını iş yeri olarak kullanan binalar, depremin yatay yükünü taşıyamadı. Bu da katların ezilip çökmesine yol açtı.
Kritik Altyapı ve Tarihi Miras Riski
Van deprem riski yalnızca konutları değil, şehrin hayati altyapısını da tehdit ediyor. 2011 depremi, okulları, yurtları ve hatta bazı hastane binalarını ciddi şekilde sarstı. Bu durum, acil müdahalenin önüne büyük bir engel koydu. Van OSB gibi sanayi tesisleri de aynı tehlikenin içinde. Bu yüzden endüstriyel güçlendirme zorunlu hâle geliyor. Ulaşım ağları (köprüler, viyadükler ve enerji hatları), sarsıntılardan zarar görecek kırılgan unsurları barındırır.
Üstelik, Van Kalesi, Akdamar Kilisesi ve Hoşap Kalesi gibi çok değerli tarihi hazineleri de deprem tehlikesi tehdit eder. Bu yığma yapıları korumak için yalnızca özelleşmiş sismik takviye yöntemleri gerekmektedir. Geleneksel koruma teknikleri ise çoğu zaman bu narin dokuya zarar verir.
Çözüm Yöntemleri: Kentsel Dönüşüm ve Yapısal Güçlendirme
Van’da sismik riskin artmasıyla birlikte, derhal önlem almak bir seçenek olmaktan çıkıp zorunlu hâle gelmiştir. 2011’deki şiddetli deprem, şehrin mimari ve toplumsal dokusunda köklü bir revizyon başlatmıştı. Ancak, bu riskin artık ortadan kalktığını söylemek hâlâ gerçekçi bir değerlendirme değildir.
Van Deprem Riski: Zemin Odaklı Kentsel Dönüşüm
Kentsel dönüşüm (yani bir bölgeyi yıkarak yeniden inşa etmek) en kalıcı çözüm olarak öne çıkıyor. Ancak bu sürecin içinde zemin faktörünü göz ardı etmemek gerekir. Van’ın alüvyonlu ve özellikle sıvılaşma riski taşıyan Erciş ile Van merkezi ovaları gibi zayıf zeminleri bulunmaktadır. Yetkililerin bu zeminlerde yüksek katlı yoğun yapılaşmaya izin vermemesi şarttır. Şehir, Van Kalesi’nin bulunduğu daha sağlam yamaçlara doğru, planlı bir kayma stratejisiyle yönlendirilmelidir.
Yapısal Güçlendirmenin Önemi: Karbon Fiber Çözümü
Kentsel dönüşüm süreci genellikle zaman alıcı ve yüksek maliyetli bir yapıdadır. Bu bağlamda, yapısal güçlendirme hem hızlı bir çözüm hem de bütçe dostu bir alternatif sunar. Özellikle 2011 yılında “orta hasarlı” ya da “az hasarlı” raporu almış veya hâlâ risk taşıyan 1999 öncesi binalar için bu yöntem oldukça uygundur. Van deprem riski ile karşı karşıya olan vatandaşların, binalarını detaylı bir analizden geçirmeleri gerekir. Riskli bina tespitini, ekipler karot testi gibi yöntemlerle yapmalı; ayrıca bina için deprem karnesi hazırlamalıdır.
Bu alanda çağdaş mühendislik çözümleri bulunmaktadır. Alışılagelmiş beton mantolama yöntemi yapıyı gereksiz yere ağırlaştırmaktadır. Öte yandan, Van’ın kırılgan alüvyon zemini ek bir yükü taşıyamıyor. Bu da deprem anında binanın daha fazla zorlanmasına yol açıyor. Bu noktada önerilen yöntemlerden biri, karbon fiber (CFRP) ile güçlendirmedir. Karbon elyaf teknolojisi, Van deprem riski için üstün ve etkili faydalar sağlayarak, risk yönetiminde çarpıcı bir avantaj sunar:
- Hafiftir: Binaya ek bir ağırlık getirmez. Zayıf zemindeki deprem yüklerini artırmaz.
- Çok Güçlüdür: Çelikten kat kat daha güçlüdür. Bu sayede kolonlar ve kirişler, sismik sarsıntılara karşı daha dirençli hâle dönüşür.
- Korozyona Uğramaz: Karbon fiber, korozyona maruz kalmaz. Paslanmaz yapısıyla ömrü boyunca kesintisiz bir dayanıklılık sağlar.
- Hızlı Uygulama: Bu yöntemle, binayı tahliye etmeden, gürültü ve moloz bırakmadan süreç hızla tamamlanır. Böylece hayat eski normaline geri dönüyor.
- Tarihi Yapılara Uygun: Yığma yapıların ve kale, cami gibi tarihî eserlerin özünü bozmadan, onları pekiştirmek açısından en uygun yöntemdir. Aynı zamanda uzmanlar (bu yöntemi) en az müdahale gerektiren yöntem olarak kabul eder.
Kısaca söylemek gerekirse, Van’daki binlerce binanın yapısal güçlendirme ile çabucak güvenli bir hâle getirilmesi mümkündür.
Bireysel Hazırlık ve Afet Bilinci
Van deprem riski yönetiminde binaların dayanıklılığı kadar bireysel hazırlık da kritik bir rol oynar. 2011 depremi bu konuda toplumsal bilinci önemli ölçüde yükseltmiştir. Ancak bu farkındalık sürekli canlı tutulmalıdır. AFAD’ın “Çök-Kapan-Tutun” hareketi, hayati bir kurtarma prosedürü olarak öne çıkar. Her evde, içinde su, gıda, ilk yardım ve fener bulunan bir deprem çantası hazır bulundurulmalıdır. Evdeki ağır eşyaların duvara sabitlenmesi, sarsıntı sırasında yaralanma riskini büyük ölçüde azaltır. Ayrıca, ailelerin önceden bir afet planı (toplanma alanı, iletişim) hazırlaması gereklidir.
Sonuç: Van Deprem Riski ve Sorumluluğumuz
Sonuç itibarıyla, Van deprem riski bilimsel kanıtlarla desteklenen bir gerçektir. 2011 Van-Erciş ve 1976 Çaldıran depremleri, bölgenin sismik potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu acı bir örnekle gösterdi. Tehlikenin asıl kaynağı, DAF’tan çok GAB (Bindirme Kuşağı), Çaldıran Fayı ve diğer yerel ters faylardır. Alüvyonlu ovadaki gevşek zemin ve eski binalar (kerpiç, yığma, C10 beton) bu riski katbekat artırmaktadır. Bu yüzden vatandaşların binalarını bir an önce kontrol ettirmeleri şarttır. Riskli binalar için kentsel dönüşüm ya da özellikle karbon fiber gibi modern tekniklerle yapılacak yapısal güçlendirme hayati bir önem taşımaktadır. Van’da, sürekli bir deprem tehlikesiyle yaşamak, bilim ve mühendisliğe duyulan güveni elzem kılar.
Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

