Tekirdağ, Marmara Denizi’nin kuzey kıyısında konumlanmış, Trakya’nın en önemli tarım ve ticaret merkezlerinden biri olan, stratejik bir sanayi ve lojistik düğüm şehridir. Şehrin hareketli temposu çoğu zaman İstanbul’un devasa gölgesi altında kalsa da, Türkiye’nin en yüksek sismik tehlikelerinden biriyle yüz yüzedir. Bu deprem riski bir varsayım değildir. 1912’deki Mürefte-Şarköy depremiyle tarih sahnesine oturmuş somut bir gerçektir. 6 Şubat 2023 felaketi ise depremin etkisinin mesafeye bağlı olmadığını; fayın karakteri, zemin yapısı ve bina kalitesi gibi faktörlere bağlı olduğunu acı bir biçimde gösterdi. Bu bağlamda, Tekirdağ deprem riski, Kuzey Anadolu Fayı’nın (KAF) ana kolunun tam üzerinde bulunması nedeniyle Türkiye’nin en öncelikli deprem gündemlerinden birini oluşturuyor. Kısacası, bu metin, Tekirdağ deprem riski konusunu bilimsel veriler, tarihsel depremler, bilirkişi görüşleri ve modern güçlendirme çözümleri açısından ayrıntılı bir biçimde inceliyor.
Tekirdağ’ın Tektonik Konumu: KAF Kuzey Kolu ve Ganos Fayı
Tekirdağ’ın deprem riski, doğrudan Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın (KAF) Kuzey Kolu’ndan geliyor. KAF, Türkiye’nin başlıca sismik motorudur. Bingöl’den başlayıp batıya doğru ilerliyor. Marmara Denizi’ne ulaştığında iki ana kola ayrılıyor:
- Güney Kol: Bursa ve Balıkesir’den geçerek Ege kıyılarına uzanıyor.
- Kuzey Kol (Ana Kol): İzmit Körfezi’nden ayrılarak Marmara Denizi’ne uzanır, İstanbul’un güneyinden süzülür, Tekirdağ’ın Şarköy-Mürefte ilçeleri arasından kıyıya çıkar ve Saros Körfezi’ne kadar sürer.
Tekirdağ deprem riski, adeta bu ana kolun üzerinden süzülerek ortaya çıkıyor. Şehri doğrudan sarsabilecek bu kara parçasına “Ganos Fayı” adı veriliyor. Ganos Fayı, KAF içinde en hareketli ve aynı zamanda en tehlikeli segmentlerden biridir. Sağ yanal, doğrultu atımlı bir kayma (Anadolu Levhası’nın batıya kayması) yaparak muazzam bir sismik enerji biriktiriyor.
Tarihsel Felaket: 1912 Mürefte-Şarköy Depremi
Tekirdağ’da deprem riski dile getirildiğinde, akla ilk gelen ve uzmanların vurguladığı en önemli olay 1912 yılındaki büyük depremdir. 9 Ağustos 1912’de, merkez üssü Mürefte-Şarköy olan, 7.4 (Mw) büyüklüğündeki çarpıcı sarsıntı yaşandı. Bu deprem, Ganos Fayı’nın yaklaşık 150 kilometrelik bir kesitini kırarak bölgede derin izler bıraktı.
1912 Depremi’nin Yıkıcı Etkileri
1912’deki deprem, Tekirdağ’ın sismik tehlikesini değerlendirmek için adeta bir laboratuvar işlevi üstlenmiş durumda.
- Yıkım: Deprem, Şarköy ve Mürefte’yi tam anlamıyla haritadan silmişti. Aynı zamanda Tekirdağ’ın (eski adıyla Rodosto) merkezi ve Çorlu’da da büyük yıkımlara neden oldu. Etkileri, Edirne sınırlarından İstanbul’a kadar uzanan geniş bir bölgede hissedildi.
- Yüzey Kırığı: Deprem, Ganos Dağları boyunca karada gözlemlenebilen bir yüzey kırığı oluşturdu.
1912 Depreminin Tetiklediği Tsunami Tehlikesi
1912 depremi yalnızca karadaki yıkımıyla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda Tekirdağ deprem riski için tsunami riskini de gündeme taşıdı. KAF’ın Marmara Denizi içinde sadece yanal kaymadığını; fayın geometrisi (Mürefte Çukuru) sayesinde dikey hareketler ve denizaltı heyelanları da meydana getirdiğini unutmamak gerekir. Gerçekten de 1912 yılında dalgalar Mürefte ve Şarköy kıyılarını çarparak tekneleri karaya sürükledi. Sahil şeridinde ek yıkıma yol açtı. Bu olay, tsunami tehlikesinin ne kadar somut ve gerçek bir risk olduğunu açıkça kanıtladı.
Güncel Sismik Durum: 1999 Sonrası Stres Transferi
Tekirdağ’ın deprem riskini güncel olarak değerlendirmek için 1999 Gölcük depremine de bakmalıyız. Bilindiği gibi, KAF üzerindeki depremler adeta bir domino etkisi yaratır. Bir segment kırıldığında, deprem gerilimi (stresi) komşu segmentlere aktarır. Örneğin, 1999 Gölcük Depremi (7.6 Mw), KAF’ın İzmit-Gölcük segmentini kırmıştı. Bu olay gerilimi batıya, yani Marmara Denizi içine, İstanbul ve Tekirdağ yönüne yönlendirmiştir. Öte yandan, 1912 Mürefte Depremi (7.4 Mw) ise Marmara fay sisteminin en batı ucundaki gerilimi boşaltmıştır.
Tekirdağ Deprem Riski: Bilirkişi Görüşleri Marmara’nın Sismik Boşluğu
Şu anki bilimsel bulgular, 1999 depreminin yarattığı kırık ile 1912 depreminin iz bıraktığı kırık arasında büyük bir “sismik boşluk” olduğunu ortaya koyuyor. Bu boşluk, Marmara Denizi’nin ortasında konumlanmıştır. Bu sebeple İstanbul’u (özellikle Orta Marmara ya da Kumburgaz segmentini) doğrudan tehdit ediyor. Uzmanlar, 1912’den bu yana geçen 110 yılı aşkın sürenin, Ganos Fayı’nın yeniden enerji biriktirmesi için yeterli bir zaman olduğunu vurguluyor. Özetle, Tekirdağ’ın deprem riskini İstanbul’unkundan ayrı ele almak mümkün değildir. Her iki senaryoda da Tekirdağ ya deprem merkezine en yakın nokta halini alır ya da depremin hemen yanındaki komşu konumda yer alır.
Zemin Faktörü: Tekirdağ Deprem Riskini Büyüten Tehlike
Tekirdağ deprem riski için en belirleyici unsur, şehrin yer altı yapısıdır. Örneğin, şehir merkezi Süleymanpaşa ile Şarköy’ün iç bölgeleri, çoğunlukla daha dayanıklı Neojen kayalardan oluşan tepelere oturur. Bu tür zeminler (ZC zemin sınıfı) sarsıntıyı daha az artırır. Fakat tehlikenin asıl odağı kıyı şeridindedir. Marmaraereğlisi, Yeniçiftlik, Kumbağ ve Tekirdağ sahil hattı tamamen alüvyal birikintiler (ZD, ZE zemin sınıfı) üzerine kurulmuştur. Bu alüvyal zeminler, deniz ve derelerin taşıdığı gevşek kum, kil ve çamurdan oluşur.
Tekirdağ Deprem Riski: Zemin Büyütmesinin (Amplifikasyon) Etkisi
Yumuşak zeminler, deprem dalgalarını bir hoparlör gibi yükselterek (amplifikasyon) sarsıntının gücünü kat kat artırır. Tekirdağ deprem riski için bu durum, tehlikenin ana çarpanıdır. 1912 Mürefte-Şarköy depremi bu gerçeğin tarihsel bir kanıtıdır. O depremde, ana kayada hissedilen sarsıntı, Tekirdağ merkez, Marmaraereğlisi ve Şarköy kıyılarındaki gevşek alüvyon zeminlere ulaştığında katlanarak büyümüştür. Bu “zemin büyütmesi” etkisi, o günün yığma binalarının tamamen yıkılmasına neden olmuştur. Bugün de aynı tehlike geçerlidir. Marmara Denizi içindeki “sismik boşlukta” (beklenen İstanbul depremi) veya Ganos Fayı’nda meydana gelecek büyük bir sarsıntı, 70-80 km uzakta bile olsa, Tekirdağ’ın sahil şeridindeki (Yeniçiftlik, Kumbağ vb.) zayıf zeminler tarafından büyütülecektir. Bu durum, yapıların tasarımda beklenenden çok daha büyük bir titreşime maruz kalmasıyla yıkımına yol açar.
Tekirdağ Deprem Riski: Zemin Sıvılaşması (Likifaksiyon) Potansiyeli
Ayrıca, alüvyonlu zeminlerin karşılaştığı ikinci başlıca risk, zeminin sıvılaşmasıdır. Özellikle Marmaraereğlisi ve kıyı dolgularının bulunduğu bölgelerde yeraltı suyu seviyesi oldukça yüksektir. Şiddetli bir sarsıntı sırasında suya doymuş bu gevşek kumlu zemin taşıma kapasitesini yitirir. Neredeyse bir sıvı gibi davranır.
Kritik Altyapı Riski: NATECH Tehlikesi
Tekirdağ deprem riski, yalnızca konutları tehdit etmekle kalmıyor. Ülkenin en stratejik sanayi altyapısına da ciddi bir tehdit oluşturuyor. Kıyı şeridi, Türkiye’nin enerji ve lojistik ağlarının temel noktalarından biri konumundadır. Özellikle Marmaraereğlisi, ülkenin en büyük LNG (Sıvılaştırılmış Doğalgaz) terminallerine sahiptir. Bunun yanı sıra, bölgede doğalgaz çevrim santralleri ve kimya tesisleri de yer alır. Ancak tüm bu tesisler, kırılgan bir zeminde yer alıyor. Sıvılaşma riski taşıyan bu zemin, aktif bir fay hattına çok yakın bir konumdadır. Uzmanlar bu durumu NATECH (Doğal Afet Tetikli Teknolojik Kaza) riski olarak nitelendiriyor. Deprem, LNG terminalinde patlama ve yangın gibi felaketleri tetikler.
Limanlar ve Lojistik Altyapısı: Başka Bir Risk
Buna ek olarak, Tekirdağ Limanı (Asyaport gibi) devasa bir konteyner üssü olarak aynı tehlikenin gölgesindedir. Olası bir deprem ya da tsunami anında limanda meydana gelen yıkım (rıhtım çökmesi, vinç devrilmesi gibi) olur. Bu durum yalnızca şehri değil, tüm uluslararası lojistik akışını da felç eder. Bu bağlamda, endüstriyel güçlendirme ve liman güçlendirme, Tekirdağ deprem riski yönetiminin en kritik parçası olmalıdır.
Tekirdağ Yapı Stoğu: Korozyon ve Riskli Binalar
Tehlikeli fay hatları ve dayanıksız zemin, çürümüş binalarla bir araya geldiğinde Tekirdağ deprem riski felaket halini alıyor. Ne yazık ki, bölgedeki binaların büyük bir bölümü 1999 depremi öncesi dönemde inşa edilmiş. Bu yapıların çoğunda mühendislik hataları sıkça rastlanıyor:
- Düşük Beton Kalitesi: Eski binaların yapımında, C10-C15 sınıfına ait düşük kaliteli beton tercih edilmiş olabilir.
- Tasarım Hataları: “Yumuşak kat” (zemin katındaki dükkan) ve “kısa kolon” gibi tasarım kusurları, deprem anında ani göçmelere neden olabiliyor.
Korozyon: Marmara’nın Sinsi Tehdidi
Tekirdağ’da deprem riskini en sinsi biçimde artıran unsur korozyondur (paslanma). Şehrin yüksek nem oranı ve denizden gelen tuzlu (klorürlü) havası, betonarme sistemlere sürekli bir saldırı başlatır. Nem ve tuz, betonun içine işleyerek çelik donatıların paslanmasına neden olur. Paslanan çelik genleşir, betonu çatlatır ve dökülmesine (spalling) neden olur. Taşıma kapasitesini yitirir. Sonuç olarak, dışarıdan sağlam görünen bir yapı, deprem anında paslanmış donatılar yüzünden aniden çökebilir.
Çözüm Adımları: Tekirdağ Deprem Riskine Karşı Ne Yapılmalı?
Tekirdağ deprem riski, denetlenebilir bir tehdit olarak değerlendirilebilir. Fakat bu, zamana duyarlı ve çok yönlü bir eylem planının acilen hazırlanmasını zorunlu kılıyor.
1. Riskli Bina Tespiti ve Zemin Odaklı Kentsel Dönüşüm
Öncelikle, vatandaşların binalarını denetletmesi gerekir. Riskli Bina Tespiti (karot testi, zemin etüdü vb.) yasal bir zorunluluktur. Riskli tespit edilen yapılar için tek kalıcı çözüm kentsel dönüşümdür. Ancak bu dönüşümü yetkililer mutlaka “zemin odaklı” bir yaklaşımla gerçekleştirmeli. Ayrıca, (yetkililer) “Fay Yasası” yürürlüğe koymalıdır. Ganos Fayı’nın yüzey kırığı hattı üzerindeki (fay sakınım bandı) bölgeye kesinlikle yapı inşa edilmemelidir.
2. Yapısal Güçlendirmenin Önemi: Neden Karbon Fiber?
Kentsel dönüşüm süreçleri genellikle yavaş bir ilerleme kaydeder. Bütçeyi zorlayıcı bir boyuta taşır. Oysa deprem beklememektedir (depremin ne zaman olacağı belirgin değildir). İşte bu boşlukta, yapısal güçlendirme en çabuk ve en etkili seçenek olarak sahneye çıkar. Sanayi tesisleri, hayati öneme sahip altyapı öğeleri (viyadükler, limanlar gibi) ya da orta derecede zarar görmüş konutlar söz konusu olduğunda, bu yöntem adeta kusursuz bir uyum sunar.
Karbon Fiberin Tekirdağ’a Sağladığı Avantajlar
Geleneksel yöntemler (betonarme ya da çelik mantolama gibi) yapıyı ağırlaştırıyor. Oysa Tekirdağ deprem riski için başlıca sorun zaten zayıf zemindir. Zayıf zeminde bir binayı ağırlaştırmak, depremin etkisiyle binanın daha çok sarsılmasına yol açar. Bunun yanı sıra binanın zemine batmasına (sıvılaşmaya) neden olabilir.
Karbon fiber (CFRP) güçlendirme çözümleri ise bu sorunları ortadan kaldırır:
- Korozyona Uğramaz: Tekirdağ deprem riski için temel sorun nem ve tuzdur. Çelik takviyeler çabucak pas tutarken, karbon fiber ise hiç pas tutmaz.
- Hafiftir: Karbon fiber, binaya neredeyse ek bir yük bindirmeyecek kadar hafiftir. Bu hafifliği sayesinde alüvyon gibi zayıf ve düşük taşıma kapasitesine sahip zeminlerde bile mükemmel bir çözüm sunar.
- Hızlıdır: Ekiplerimiz, binayı (ev, ofis, fabrika) boşaltmadan, gürültü ve kalıntı bırakmadan işleri hızlıca sonuçlandırır. Hayat ve üretim durmaz.
- Yüksek Mukavemetlidir: Çelikten kat kat daha güçlüdür. Bu da binaların deprem direncini ve sünekliğini (esneme kabiliyetini) artırır.
Tekirdağ Deprem Riski: Bireysel Hazırlık ve Afet Farkındalığı
Tekirdağ deprem riski yönetimi, binaların güçlendirilmesinin yanı sıra bireylerin de olay anına hazır bulunmasını kritik bir unsur olarak öne çıkarır. Dolayısıyla, her vatandaşın deprem sırasında ne yapması gerektiğini bilmesi zorunludur. AFAD’ın tavsiye ettiği “Çök-Kapan-Tutun” hareketi, hayati bir öneme sahiptir. Ayrıca, her evde bir deprem çantası (su, gıda, ilk yardım, fener) bulundurulması gerekir. Buna ek olarak, ev içinde ağır eşyaların duvara sabitlenmesi, sarsıntı sırasında yaralanmaları büyük ölçüde engeller.
Sonuç: Tekirdağ Deprem Riski Ciddidir ve Hazırlık Şarttır
Sonuç itibarıyla, Tekirdağ’ın deprem tehlikesi İstanbul’dan ayrı bir konu gibi değerlendirilemez. Aslında oldukça yüksektir. Şehir, KAF’ın ana kolu olan Ganos Fayı’nın tehditkâr gölgesi altında konumlanmıştır. Aynı zamanda Marmara sismik boşluğunun doğrudan etkisi altındadır. 1912 Mürefte depremi, bu fayın 7.4 büyüklüğünde bir sarsıntı yaratabileceğini ve ardından bir tsunami yaratabileceğini de acı bir örnekle ortaya koymuştur. Üstelik alüvyal zeminlerin zayıflığı (sıvılaşma riski), yüksek korozyon oranları ve kritik sanayi tesislerinin varlığı (NATECH riski) tehdit seviyesini katbekat artırmaktadır. Bu koşullarda panik yerine bilime dayalı değerlendirmelere güvenmek en sağlıklı yaklaşımdır. Sonuçta, kentsel dönüşüm ve yapısal güçlendirme (özellikle karbon fiber gibi ileri teknolojilerle) en etkili savunma araçlarıdır. Tekirdağ deprem riski ile iç içe bir yaşam sürmek, toplumun dayanıklılığını ve bilinç düzeyini artırmasını zorunlu kılıyor.
Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

