Türkiye’nin En Büyük 10 Depremi

Türkiye'nin En Büyük 10 Depremi

Bu Yazıyı Paylaş

Türkiye’nin jeolojik konumu, onu sürekli depremlerin meydana geldiği bir kuşağa sokar. Bu yüzden tarih boyunca birçok büyük sarsıntı yaşandı. Halk, Halk, Türkiye’nin en büyük 10 depremi listesini merak eder. Ortaya çıkan bu liste, sismik risk haritasını daha net bir şekilde ortaya koyar. Uzmanlar ise bu sıralamayı genellikle depremlerin büyüklüğüne (Magnitüd – Mw) göre yapar. Çünkü büyüklük, fayın kırılmasıyla serbest kalan toplam enerjiyi en doğru biçimde yansıtır. Özetle, Türkiye’nin en büyük depremleri, KAF ve DAF gibi devasa fayların yıkıcı potansiyelini açıkça gösterir. Depreme hazırlıklı olmanın neden bu kadar hayati olduğunu sürekli akıllara kazır. Bu bağlamda, geçmişteki deneyimlerden çıkarılan dersler, geleceğimizi güvence altına almanın vazgeçilmez bir şartıdır. Depremlerin her biri, yapısal güvenliğe dair hayati içgörüler sunar. Aynı zamanda şehir planlaması için de değerli dersler barındırır.

Türkiye’nin Tektonik Kaderi: Başlıca Fay Hatları

Türkiye’nin depremlere sık sık maruz kalması, levha hareketlerinin bir sonucudur. Anadolu Levhası sürekli bir kayma hâlindedir. Bu durum, Arap Levhası’nın güneyden iterek Anadolu Levhası’nı kuzeye doğru sıkıştırmasıyla ortaya çıkar. Kuzeyde ise Avrasya Levhası bu hareketi engeller. Bu sıkışma neticesinde, ortada kalan Anadolu Levhası batıya, yani Ege’ye doğru kaçma eğilimi gösterir. Uzmanlar bu süreci “batıya kaçış” tektoniği olarak adlandırır. Bu kaçışı iki büyük fay hattı yönlendirir. Kuzeyde Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) bulunur. Güneydoğuda Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF) vardır. Bunun yanı sıra Batı Anadolu (Ege) bölgesi de sürekli bir gerilme rejimi altındadır. Helen Yayı’nın çekme etkisi, burada normal faylar oluşturur. Bu bölge de çok sık deprem üretir.

Türkiye Tarihindeki En Şiddetli 10 Deprem (Küçükten Büyüğe)

Türkiye’nin en büyük 10 depremi genellikle yıkım gücüne göre sıralanır. Ancak burada, aynı listeyi depremlerin büyüklüklerine göre yeniden ele alacağız. En küçüğünden en büyüğüne doğru bir perspektiften bakacağız. Bu sarsıntıların beşi 7.2 büyüklüğündedir. Hepsi KAF ile Ege sisteminin farklı kollarını etkilemiştir.

10. 18 Mart 1953 – Yenice-Gönen Depremi (Mw 7.2)

Deprem, KAF’ın güney kolunun Ege Bölgesi’ne çok yakın bir noktasında meydana geldi. Sonuç olarak Çanakkale ve Balıkesir’de büyük hasar oluştu. Çevredeki birçok köy adeta harabeye döndü. Bu sarsıntı, riskin yalnızca İstanbul’u tehdit eden KAF’ın kuzey koluyla sınırlı kalmadığını gösterdi. Ayrıca, Güney Marmara’nın da sismik açıdan son derece aktif bir bölge olduğunu bir kez daha hatırlattı.

9. 25 Nisan 1957 – Fethiye Depremi (Mw 7.2)

Fethiye Depremi (Mw 7.2) Bu deprem, Türkiye’nin en büyük 10 depremi listesine Ege-Akdeniz bölgesinden girer.

8. 26 Kasım 1943 – Tosya Depremi (Mw 7.2)

1939 Erzincan depremi sonrasında Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) batıya doğru kaymaya devam etti. 1943 yılında meydana gelen Tosya depremi de bu zincirin bir parçasıydı. Bu felakette tahmini 2800 kişi hayatını kaybetti. Kastamonu, Çankırı, Çorum illerinde geniş çaplı yıkıma yol açtı. Aslında bu sarsıntı, bir yıl sonra gerçekleşecek Bolu-Gerede depremine işaret niteliğindeydi. Çünkü gerilimi batıya doğru itti. Nihayet 1944 depremini tetikledi.

7. 12 Kasım 1999 – Düzce Depremi (Mw 7.2)

Gölcük depreminin üzerinden sadece üç ay geçtikten sonra Düzce yerle bir oldu. Uzmanlar, bu depremin Gölcük sarsıntısının bir devamı olduğunu belirtir. 17 Ağustos’ta kırılan fayın doğu ucundaki birikmiş gerilimin serbest kaldığını belirtirler. Gölcük’te zarar gören binalar, Düzce’deki şiddetli sarsıntıyla tamamen yıkıldı. Şehir büyük ölçüde harap oldu. Olayda 845 can kaybı yaşandı. Özetle, bu felaket, bir depremin başka bir depremi tetikleyebileceğini acı bir şekilde gözler önüne serer.

6. 1 Şubat 1944 – Bolu-Gerede Depremi (Mw 7.2)

Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) üzerindeki batıya doğru ilerleyen stres göçünün çarpıcı bir örneği bu depremdi. Nitekim 1943’te yaşanan Tosya depreminin hemen ardından meydana geldi. Sarsıntı, fayın Bolu ile Gerede arasındaki yaklaşık 150 kilometrelik bir alanı kırmasına yol açtı. Sonuç olarak binlerce yapıyı yıktı. Tahmini dört bin kişi hayatını yitirdi. Bu büyük sarsıntı, KAF’ın segmentli doğasını bir kez daha gözler önüne serdi. Enerjinin yayılımını net bir biçimde gösterdi. Hatta o dönemin Ankara Meclis binasını bile hafifçe titretti.

5. 24 Kasım 1976 – Çaldıran Depremi (Mw 7.5)

Bu sarsıntı, KAF ya da DAF üzerinde bir hatta gerçekleşmemişti. Aksine, Van’ın Çaldıran ilçesinde, Türkiye-İran sınırına yakın bir bölgede meydana geldi. Deprem, sağ yönlü yanal atımlı bir fayda yayıldı. Uzmanlar, şiddetini 7.5 olarak belirledi. Yüzey kırığı uzunluğu da 50 km’nin üzerindeydi. Olayın en trajik yönü, kış aylarında gerçekleşmesiydi. Bölge sıcaklıkları eksi 17 Santigrat kadar düşmüştü. Neredeyse dondurucu bir hâl almıştı. Bu aşırı soğuk, kurtarma çabalarını pratikte imkânsız hâle getirdi. Sonuçta çok yüksek bir can kaybı (yaklaşık 3840 kişi) yaşandı. Bu deprem, Doğu Anadolu’nun deprem riskinin yalnızca DAF ile sınırlı olmadığını açıkça gösterdi.

4. 17 Ağustos 1999 – Gölcük Depremi (Mw 7.6)

1999 Gölcük depremi, Türkiye’nin en büyük 10 depremi arasında yer alır. Toplumsal hafızada silinmez bir iz bırakan bir felaket olarak hatırlanır. Ülkenin sanayi kalbi ve en kalabalık nüfuslu bölgesi, bir anda sarsıntının hedefi oldu. Deprem, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kuzey kolu üzerindeki Marmara segmentinde gerçekleşti. Bu şiddetli hareket, Kocaeli, Sakarya, Yalova ve İstanbul’un Avcılar ilçesinde büyük yıkıma neden oldu. Resmi kayıtlara göre ölenlerin sayısı 17 bini aştı. Aynı zamanda TÜPRAŞ rafinerisinde devasa bir yangın alev aldı. Gölcük’te sahil şeridi, denizin içine çökerek yok oldu. Ekonomik zararın büyüklüğü ise ölçüsü zor bir seviyeye ulaştı. Bu depremin ardından, “beklenen İstanbul depremi” üzerine yürütülen tartışmalar bilimsel bir zemine oturdu. Araştırmalar, stresin artık Marmara Denizi’ndeki segmente biriktiğini gösterdi.

3. 6 Şubat 2023 – Elbistan Depremi (Mw 7.6)

6 Şubat felaketinin ikinci büyük darbesi, bu deprem oldu. İlk şoktan yalnızca dokuz saat sonra çarpıcı bir biçimde gerçekleşti. Merkez üssü Elbistan’dı. Deprem, DAF’ın ana kolunda değildi. Kuzeydeki Çardak Fayı boyunca meydana geldi. Bilim insanları, bu olayı tetiklenmiş bir deprem olarak tanımlar. Uzmanlar, 7.6 büyüklüğündeki sarsıntının pek çok ülkede “ana şok” şiddetinde olduğunu belirtir. İlk depremin ağır hasar bıraktığı binalar, bu ikinci çarpmaya dayanamadı. Olay, artçı depremlerin dahi ne kadar yıkıcı olabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Mühendislik yönünden değerlendirildiğinde, ardışık deprem senaryolarının taşıdığı büyük önemi net bir biçimde gözler önüne serdi.

2. 6 Şubat 2023 – Pazarcık Depremi (Mw 7.7)

2023’te sarsılan depremler, Türkiye’nin sismik hafızasını ve risk algısını kökten sarstı ve yeniden çerçeveledi. Sabahın loş ışıkları içinde, Pazarcık çevresinde 7.7 büyüklüğünde şiddetli bir sarsıntı meydana geldi. Bu büyük deprem, Doğu Anadolu Fay hattı (DAF) üzerindeki ve yüzyıllardır sessiz kalmış segmentlerde biriken enerjiyi aniden boşalttı. Söz konusu fayın güneybatı kısımlarını (Pazarcık, Erkenek) kırarak zemine iz bıraktı. Yüzeyde oluşan kırık hattı 300 kilometrenin ötesine uzandı. Sonuç olarak, 11 ilde (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya vb.) devasa bir yıkımın izleri belirdi. Bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılan haraplık, depremin birden fazla fay segmentini aynı anda felç etti. Dahası, sarsıntının süresi olağanüstü derecede sürdü. Bir de, Antakya, İskenderun ve Gölbaşı’nda gerçekleşen zemin sıvılaşması, hasarı adeta katman katman şişirdi. Netice olarak bu sarsıntı, DAF’ın ne denli tehditkar bir unsur olduğunu açıkça ortaya koydu.

1. 26 Aralık 1939 – Erzincan Depremi (Mw 7.9)

Bu deprem, Türkiye’nin en büyük depremleri listesinde açık ara birincilik elde etmiş durumdadır ve aynı zamanda Cumhuriyet tarihinin kayıtlara geçen en şiddetli ve en ölümcül sarsıntısı olarak da tarihe geçmiştir. Deprem, KAF boyunca yaklaşık 350 kilometrelik devasa bir segmenti kırdı. Sonuç olarak Erzincan şehri neredeyse tamamen yerle bir oldu. Sarsıntının gücü o kadar büyüktü ki, Karadeniz kıyılarından Suriye’ye kadar hissedildi. Gece vakti ve dondurucu bir kışta meydana gelmesi felaketi daha da derinleştirdi. Sıcaklıklar eksi 30 Santigrat dereceye kadar geriledi.. Bu aşırı soğuk, kurtarma çabalarını imkânsız hâle getirdi. Bu koşullar neticesinde can kaybı çok yüksek oldu. Tahmini olarak 33 bin kişi yaşamını yitirdi. Uzmanlar, bu depremin KAF’ta gözlemlenen “deprem göçü” serisinin ilk kıvılcımı olduğunu ileri sürer. Çünkü bu sarsıntı, bölgedeki tektonik gerilimin batıya kaymasını harekete geçirdi.

Kayıt Dışı Tarihi Felaket: 1509 İstanbul Depremi

Türkiye’nin en büyük 10 depremi listesi genellikle 20. yüzyıl kayıtlarına dayanır. Şüphesiz bu antik deprem, yakında beklenen İstanbul sarsıntısının potansiyel yıkıcılığına dair bize bir pencere açar. Eğer bu sarsıntı aletli olarak kaydedilmiş olsaydı, listelerin en üst sıralarında yer alabilirdi.

Türkiye’nin En Büyük 10 Depremi: Büyük Depremlerden Çıkarılan Dersler

Bu deprem listesi, Türkiye’nin sismik gerçeğine dair bir özet sunar. Buna ek olarak, Türkiye’nin en büyük depremleri listesinden çıkarılabilecek ortak dersler hâlâ geçerliliğini koruyor. Deprem bir canavar gibi öldürmez. Aksine, ölüm hazırlıksızlık ve dayanaksız yapıların yıkıcı etkisinden doğar.

Türkiye’nin En Büyük 10 Depremi: Yapısal Güvenlik ve Deprem Dayanıklılığı

Yıkılan binaların neredeyse tamamı mühendislik hatası taşımaktaydı.

Türkiye’nin En Büyük 10 Depremi: Zemin Yapısı ve Sıvılaşma Riski

Depremlerin yol açtığı yıkım, çoğu zaman belirli coğrafi noktalarda toplanmıştır. Bu durumun kökeni, o bölgelerin dayanıksız zeminler üzerine oturmuş olmasıdır. Alüvyon birikintileri, dere yatakları ya da dolgu alanları gibi zeminlerdir. Böyle bir zemin, deprem dalgalarını sanki bir yükselteç gibi işleyerek sarsıntıyı kat kat artırır. Uzmanlar bu olguyu “zemin büyütmesi” olarak tanımlar. Bunun yanı sıra, zemin sıvılaşması (yani zeminin su gibi akışkan bir hâl alması) binaların devrilmesine ve hatta zaman zaman tamamen batmasına sebep olur. Bu mekanizmaların acı verici tezahürleri, Adapazarı (1999) ve Antakya (2023) depremlerinde açıkça görülmüştür. Dolayısıyla, zemin etüdü titizlikle yürütülmeden benzer felaketlerin önüne geçmek neredeyse imkânsızdır.

Deprem Gerçeği Karşısında Yapısal Güçlendirme

Türkiye’nin en büyük 10 depremi, ülkedeki yapıların ne kadar kırılgan olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Fakat bütün binaları yıkarak yeniden inşa etmek (kentsel dönüşüm) pratik bir seçenek değildir; (çünkü) hem maliyet hem de zaman açısından ağır bir yük taşır. İşte bu noktada “yapısal güçlendirme” devreye giriyor. Yapısal güçlendirme, mevcut bir binanın deprem dayanımını artırmaya yönelik bir mühendislik müdahalesidir. Uzman ekipler öncelikle risk analizi yapar. Karot testiyle beton kalitesini ölçerler. Donatı tespit cihazlarıyla çelik donatının durumunu incelerler. Eğer bina bu tür bir iyileştirmeye uygunsa, en zayıf görülen elemanları güçlendirirler. Kolon, kiriş, temel gibi elemanlar buna dahildir.

Türkiye’nin En Büyük 10 Depremi: Başlıca Güçlendirme Yöntemleri

Mühendisler çeşitli güçlendirme yöntemlerine başvurur:

  • Betonarme mantolama: Ekip, kolon ve kirişlerin çevresine ek donatı sarar. Ardından kalıpları yerleştirip betonu döker. Bu yöntem, kesiti genişleterek dayanıklılığı artırır. Ancak binaya ekstra bir yük getirir. İnşaat süresini uzatır.
  • Çelik Mantolama: Ekip, kolonları çelik profiller ya da levhalarla sarar. Bu yöntem sürecin daha hızlı ilerlemesini sağlar. Ancak, korozyon tehlikesi mevcut. Yangına karşı koruma alınması zorunludur.
  • Karbon fiber (CFRP) güçlendirme: Günümüzün en ileri tekniklerinden biri olarak öne çıkıyor. Uzmanlar, kolon ve kirişleri karbon fiber kumaşlarla sararak yapıyı pekiştirir. Bu malzeme, çelikten daha dayanıklı ve çok daha hafiftir. Binaya ek bir yük bindirmez. Uygulama süreci hem hızlı hem de temiz bir şekilde gerçekleşiyor. Bu avantajlar, Türkiye’de büyük depremlerin yaşandığı riskli bölgelerde yöntemin sıkça tercih edilmesini sağlıyor. Üstelik bina hâlâ hizmetteyken de güçlendirme çalışması yapılabiliyor.

Sonuç: Deprem Gerçeği ve Hazırlık

Türkiye’nin en büyük depremleri listesini incelemek faydalı bir adımdır. Fakat bu liste yalnızca bir tablo niteliğindedir. Asıl kritik nokta, bu gerçeği kabullenip ona göre yaşamayı öğrenmektir. KAF, DAF ve Ege Fayları, Anadolu’nun jeolojik yapısını oluşturur. Biz bu fayları ortadan kaldıramayız. Ancak etkilerini sınırlamak elbette mümkündür. Bu bağlamda, yapıların güçlendirilmesi ve kentsel dönüşüm projeleri acil çözüm yolları arasında yer alır. Vatandaşların binalarını periyodik olarak kontrol ettirmeleri gerekir. Risk taşıyan yapılar ise ya güçlendirilmeli ya da yıkılıp yeniden inşa edilmelidir. Bunun yanı sıra, AFAD ve yerel yönetimlerin belirlediği afet planlarına uyum sağlanması zorunludur. Bireysel olarak da deprem çantası hazırlamalısınız ve eşyaları sabitlemelisiniz. Sonuç olarak, depreme hazırlıklı olmak bir tercih değil, zorunlu bir adım atmanızı gerektirir.

Youtube videolarımızı izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

Daha fazla bilgi almak ve bizimle iletişim kurmak için buraya tıklayabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Zemin Sınıfı Nedir ve Depremi Nasıl Etkiler?
Blog

Zemin Sınıfı Nedir ve Depremi Nasıl Etkiler?

Türkiye, depremlerin sık sık kendini gösterdiği bir coğrafyada yer alıyor. Bu gerçek, depreme dayanıklı binalar inşa etmeyi bir zorunluluk hâline getiriyor. Ancak bir yapının dayanıklılığını